Lost: Hayal kırıklığına hazırlansak iyi olur


Lost’un final bölümüne bir buçuk ay kaldı. Altı yıldır kafamızı meşgul eden soruların cevaplarına hala ulaşamadık. Kalan yedi bölüm de, pek fazla umut vad etmiyor. Her şeyi başından beri planlamıştık diye sürekli güven tazeleyen yaratıcı ekibin pek de ayrıntı düşünmediklerini ancak fark edebiliyoruz. Jacob diziye girdiğinden beri mertlik gitti. Peki yazarlar ilk başlarda şu anda izlediklerimizin ne kadarını planlamışlardı?

Charles Widmore’un odasındaki tabloları Claire’in eski sevgilisi yapmıştı’ ya da ‘Ansızın duyulan fısıltılar kötü bir şeyin habercisi olurken bunu duyan kişler günahlarından arınmamıştı’ gibi abuk sabuk Lost ayrıntılarına kafa yoran, beş yıldır gelmiş geçmiş en karmaşık televizyon dizisine yatırım yapmış hayranları kötü bir sürpriz bekliyor gibi gözüküyor.

Lost’un kendisi kadar karmaşık izleyici kitlesinin, altı yıllık ıssız ada yolculuğunu tamamlamalarına altı hafta kaldı. 23 Mayıs gecesi Lost’un final bölümü ‘The End’ Amerika’da, bir ihtimal de canlı olarak burada yayınlanacak. Sadece yedi bölüm kaldı ve kendini kaptırmamamayı başarmış izleyiciler Lost’u heyecanla izlerken, fanatikleri biraz panik basmaya başladı. Toparlayabilecekler mi? Kafamızdaki onca soruya cevap verecekleri yerde, hala yeni gizemlerle neden kafamızı karıştıyorlar? Ve de en önemli soru, başından her şeyi planlamamışlar mıydı?

Görünen durum o ki, her şeyi planlamamışlardı. Genel bir çerçeve tabii ki de vardı. Canavarı ilk bölümden gördük. Lost’un ilk hayaleti karşımıza 5. bölümde çıktı. Jacob’ın adı yıllardır telaffuz ediliyor. Ama tüm bunların kabaca düşünüldüğünü, ayrıntıların ise bir yıldır falan şekillendiğini şimdi anlıyoruz. Büyük gizemler bir şekilde açıklanacak, çarpıcı bir sonla Lost’a veda edeceğiz, fakat o son bölüm bittiğinde fanatik Lost hayranları üzerlerinde asılı kalan bir hayal kırıklığıyla baş başa kalacaklar. Peki ne kadarını planlamışlardı? Ve dizinin başlarında kafalarında ne vardı?


Cevap bulamazsak, Jacob’a sorarız

Lost’un pilot bölümünde Locke ve Walt’ın tavla oynadıklarını görürürüz. Locke, küçük çocuğa tavlanın insanlığın en eski oyunu olduğunu, iki taraf arasında oynandığını, birinin siyah diğerinin beyaz, birinin karanlık diğerinin aydınlık olduğunu söyler. Böylece oyun oynayan iki kişinin tohumları en başında ortaya atılır, zıtlıklar da Lost’un önemli bir teması olarak altı sene boyunca karşımıza çıkar.

5. sezonun son bölümünde de, kazazedelerin piyon oldukları oyunu oynayan iki tarafla, Jacob ve siyahlar içindeki adamla tanışırız. Jacob’ın adını daha önce defalarca duymuş olsak da, nasıl bir varlık olacağı, diğer adamla ilişkisinin ne olduğu 5. sezonun ortalarında planlanmış gibi geliyor. Jacob’ın ismi, büyük bir olasılıkla ilk başlarda ortaya atıldı ve nasıl bir şekilde diziye eklemleneceği sonradan düşünüldü.

Yani Jacob, yaratıcı ekip için bir nevi garantör oldu. ‘İleride Jacob’la bir şeyler yaparız, ne olduğuna da sonra karar veriririz’ dendi. Jacob, kimi durumlarda joker olarak da fazlasıyla işe yaradı. ‘Jacob birilerine dokunur, birkaç gizem de böyle açıklanır,’ düşüncesi yazarlar için gayet kurtarıcı oldu. Richard’ın yaşlanmaması mesela, böyle açıklandı. Richard, ‘Ben ölümsüz olmak istiyorum,’ dedi. Jacob da, ‘Olur canım, öyle olsun,’ dedi. ‘Numaralar var çünkü Jacob’ın en sevdiği numaralar’, ‘Karakterlerin baba problemi var çünkü Jacob’ın babası yok’ gibi açıklamalara hazır olun.

Lost’un hikaye örgüsünü tanımlayan, tüm diziye yayılan karakterlerin baba problemleri de açıklanmadan geçilecek büyük bir olasılıkla. Baba problemlerinin eklenmesi de, başlarda karakterlerin babalarının adanın gizemiyle doğrudan ilişkili olduğunun planlandığını gösteriyor. Belki de, Oceanic 815 yolcularının Jacob’ın soyundan gelmesi planlanmıştı. Jack ve Claire’in kardeş çıkmaları da, böyle bir plana işaret ediyor. Bundan da bir aşamada vaz geçildi.


İki adet iskelet koyalım, iyi olur

Yaratıcı ekip, her şeyi en başından planladıklarına dair en büyük göstergenin dizinin 6. bölümünde gördüğümüz Adem ve Havva iskeletleri olduğunu söylüyor. Bu iskeletlerin neyin nesi olduklarını sondan 4. bölümde öğreneceğiz. Bu da, düşünülürse, bir başka gayet zekice planlanmış bir hareket. İskeletler hakkında kafalarında bir şey yoksa da, ölmüş bir kadın ve bir erkeğe bir kulp bulmak çok da zor değil aslında. Adanın mitolojisiyle ilgili bir şey olabilir (Siyahlı adam ve annesi), zaman yolculuğuna bağlanabilir (Kate ve Jack, Bernard ve Rose ya da herhangi iki karakter) ya da sıfırdan bir şey uydurulabilir (ada uzay gemisi ve iskeletler de uzaylı).

En başından beri planladıkları ve düzgün giden ender şeylerden birisi, açıklamaların hem mitolojik öykülere hem de bilimsel nedenlere bağlanması. Jacob ve kankası/düşmanıyla olan bölümlerden sonra adanın elektromanyetik yapısıyla ilgili bölümlere aniden geçiş yaptık.

Adanın elektromanyetik özellikleri de en başından beri planlanmıştı. Kapak, kapağın altındaki bilgisayara girilen numaralar, en başlardan beri Lost’un önemli bir bölümünü kapladı. Canavarın ilk bölümlerdeki makine-canlı karışımı sesi ve yaklaşamadığı metal direkler de, siyah dumanın nanorobot, elektormanyetik robot gibi bir şey olarak planlandığını gösteriyor.

Bu da doğru çıkacak. Ama siyah dumanın özellikleri dizi ilerledikçe o kadar istikrarsız bir hal aldı ki, dumanla ilgili bir dolu şeyin sonradan düşünüldüğü belli. Örneğin, şimdi izlediğimizde uçağın pilotunu öldürmesi gayet mantıksız geliyor.


Locke’u nasıl diriltsek acaba?

Bazı karakterlerin de önemi dizi ilerledikçe şekil değiştirdi. Lost’ta çok büyük bir önemi olaması planlanan Walt, beklenmedik bir şekilde ergenliğe girip boy attı, Mr. Eko’yu oynayan oyuncu diziden ayrılmaya karar verdi. Bazı öyküler şekil değiştirmek zorunda kaldı. Benjamin’in küçüklük arkadaşı Annie ya da Diğerleri’nin lideri sarışın kadın sükseli girişlerinden sonra bir daha karşımıza çıkmadılar.

Bir de Locke olayı var. Locke, Lost’un ilk bölümlerinden itibaren en önemli ve de izleyicilerin en sevdiği karakterlerden birisi oldu. Fakat adamı o kadar çok öldürdüler ki, yeniden geri döndürmek için siyahlı adamı Locke’un vücuduna sokmaya karar verdiler gibi geliyor. İzleyiciler Ana Lucia’yı sevselerdi, siyahlı adamı asabi bir kadın olarak da görebilirdik yani.

Başından beri dizinin belkemiklerinden birisi olan aşkın gücü teması ise, Lost’un finalini tanımlayacak kavramlardan birisi gibi gözüküyor. ‘Kate, Jack’i mi Sawyer’ı mı seçecek?’ sorusunu çok da takmayan yazarlar, sürekli büyük aşkların her şeye çare bulabileceği temasına göz kırpıyorlar. Desmond-Penelope, Rose-Bernard, Sun-Jin, hatta Sawyer-Juliet ve Daniel-Charlotte çiftlerinin birbirlerine karşı hissettikleri sonlarda önem kazanacak gibi.

11 Nisan 2010'da Akşam Pazar'da yayımlandı.

3 yorum:

Çavlan said...

ne güzel yazı.

Popdater said...

Ben de sizin Lost yazilarinizin hastasiyim :)

Çavlan said...

aa çok teşekkürler :)

Related Posts with Thumbnails