Harry Potter and the growing pains

The first part of Harry Potter’s epic finale arrives in movie theaters. ‘Harry Potter and the Deathly Hallows – Part 1’ is both a somber acknowledgment of the coming-of-age of our hero and his friends, and the anxious anticipation of the showdown between Harry Potter and Lord Voldemort next year

It doesn’t seem that long ago when Professor Dumbledore had warned Harry Potter and his devoted audience of the impending doom: “Dark and difficult times lie ahead of us.” Dark and difficult times are finally here. And the end is near, but not quite here.

The adaptation of the final book in the Harry Potter series, Harry Potter and the Deathly Hallows, hit the theaters around the globe last week. As to why the end is not here, the conspicuous Part 1 attached to the movie title might answer it. In a probable attempt to milk the final drops of the cash cow that is the Harry Potter franchise, Warner Bros. decided to split the epic finale into two movies.


For fans, this works just fine. Warner Bros. might just have given us 14 movies from the very beginning. For those who have been following Harry Potter not from the best-selling books by J.K. Rowling but from the movies, it seems splitting the final book into movies works just as well. Now in his third Harry Potter film, director David Yates manages to treat the first half of the book as a complete and coherent story of its own.

Film karakterlerinin isimlerinden öğrendiğim bir şeyler var


İsimlerimizin kızılderililerinkiler gibi derin anlamları olması hoş bir şey. Mesela Emrah, “saz çalıp oynayan” demekmiş. Pelin de, dünyanın en zehir içkisi absentin yapıldığı otun adı. Hazırladığı dehşet kokteyllerle erkeği göbek attırmaya çalışan kadının hikayesini anlatan bir kısa film çeksek, isimler hazır yani.

Türk sinemasında da çoğu zaman isimler aynen böyle seçiliyor. Şu anda gösterimdeki iki popüler film New York’ta 5 Minare ve Prensesin Uykusu’ndaki karakterlerin isimleri durumu gayet güzel özetliyor.

Mahsun Kırmızıgül ve Mustafa Sandal, Amerikan ekolünden iki zıt karakterdeki polisi oynuyorlar. Birisi Doğulu Kürt, diğeri şehirli aydın. İsimler: Fırat Baran ve Acar Aydın. Fırat Baran’la hele bir taşla iki kuş vuruluyor, hem etnik hem coğrafik kökeni şıp diye anlıyoruz.

Yazının devamı !f Blog'da

Michelle Williams neden Marilyn olamaz?


Hollywood, dönem dönem kapağını hafifçe aralayıp, sonra yeniden kapadığı Marilyn kutusunu bu sefer sonuna kadar açmış gibi. İki Marilyn Monroe filmi şu anda yapım aşamasında. Amerikalı yazar Joyce Carol Oates’un biyografi soslu romanı Blonde’ın uyarlaması ve Marilyn’in 1957 yılında, The Prince and the Showgirl filminin çekimleri için gittiği İngiltere’deki bir haftasını anlatan My Week with Marilyn.

İlk filmde Marilyn’i Naomi Watts, ikincisinde de Brokeback Mountain’daki rolüyle Oscar’a aday gösterilen Michelle Williams canlandırıyor. Watts’ın iyi bir Marilyn olacağını görmek için herhangi bir filmini ya da yalnızca Mulholland Drive’ı izlemek yeter gibi geliyor.


Peki ya Michelle Williams? Kısaca, ölümcül derecede yanlış bir seçim. İyi bir oyuncu olan Williams, oynadığı her karakteri bir şekilde yaralı, hüzünlü birine dönüştürmeyi başarıyor. Kendisini ilk gördüğümüz Dawson’s Creek’de bile umursamaz ergen tiplemesini bir türlü anlaşılamayan yaralı kadına dönüştürmüş, sonunda da kanser olmuştu.


Marilyn’i canlandıracak oyuncu büyük bir paketle başa çıkmak zorunda. Bu paketin içinde taze ve saf güzel, usta komedyen, seks bombası ve intihar eğilimli bir kadın var. Williams’ın bir türlü aşamadığı tutukluğunu bu sefer atabildiğini varsaysak da, hayvansı bir seksapeli hangi teknikle oynayacak merak ediyoruz. Ne kadar başarılı olabileceğini görmek için yakın zamanda verdiği Marilyn pozuna bakmak yeterli. Harika bir makyajla Marilyn’e benzetilmiş, boş boş kameraya bakan bir Michelle Williams.

Five minarets, a few too many messages

Once a king of arabesque, Mahsun Kırmızıgül is now continuing to flaunt his new persona as an accomplished filmmaker with his third feature. ‘New York’ta 5 Minare’ (Five Minarets in New York), written, directed and starring Kırmızıgül, tackles paranoia toward Islam with impressive cinematography and action scenes, but misses with a lack of subtlety


It’s déjà vu all over for Turkish moviegoers, critics and a substantial portion of the Turkish media. Once one of the most popular names of exploitative arabesque music, Mahsun Kırmızıgül is continuing his new quest to position himself as a revered filmmaker despite being given the cold shoulder by the Turkish cinema establishment.

Kırmızıgül’s third feature New York’ta 5 Minare (Five Minarets in New York), which was controversial both with its subject matter and the debate it generated in the media, hit the ground running with impressive opening box office numbers.

The film, written, directed and starring Kırmızıgül, hopes to hit the right target with its subject of global Islamic paranoia and abundant messages of peace, understanding and tolerance.

Köpek sahiplerine fısıldayan adam

Kendini ‘köpek psikoloğu’ olarak tanımlayan Cesar Millan, realite dizisi ‘Dog Whisperer’da arızalı köpekleri rehabilite ediyor, sahiplerine de sıkı bir eğitim veriyor


Köpek olduğunu bir türlü kabul etmeyen Snoopy ‘Köpeklere fısıldayan adam’ Cesar Millan’la tanışmış olsaydı, dünyanın en sıkıcı çizgi karakterlerinden birine dönüşebilirdi. Realite dizisi Dog Whisperer’a konuk olan sorunlu köpekleri rehabilite etmek için Amerika’yı köşe bucak dolaşan Millan’a göre en büyük sorun köpeklerin köpekliklerinden uzaklaştırılması.

Amerika’da yedi sezondur devam eden Dog Whisperer, bir süredir burada da kulaktan kulağa kendi sadık izleyici sayısını çoğaltarak, köpek sahiplerine sohbet konusu yaratmış durumda. Belki de köpek sahiplerinden çok, komşularının ilgi göstermesi gereken bir dizi Dog Whisperer. Köpeklerinin sorununun çözülmesi için son çare Millan’a baş vuran kişilerin bir çoğu komşularıyla kavgalı, hatta bir kısmı mahkemelik.

Cumartesilerin aykırı kadınları. Peki hangisi daha aykırı?

Uyuşturucu baronesi ev kadını, ilaç bağımlısı dengesiz hemşire ve kanser olduğunu öğrenince ayarı şaşan lise öğretmeni. Televizyonun üç aykırı kadını üç ayrı dizide, Cumartesi akşamları Comedymax’de


Amerikan kablo kanalı Showtime’ın misyonu televizyona olabildiğince aykırı kadın karakter sunmak gibi gözüküyor. Weeds’in Nancy Botwin’ini altı yıl önce konu komşuya esrar sataren tanıdık. Geçen sene başlayan Nurse Jackie’nin bir yandan ürkütücü, bir yandan etkileyici hemşiresi Jackie’nin bunca numara arasında başının nasıl belaya girmediğine hayret ettik. Yeni başlayan The Big C’nin Cathy’si ise, yeni öğrendiği kanseriyle başa çıkmak için anarşizm yolunda ilerliyor. Bu üç dizi arka arkaya cumartesileri Comedymax’de.

Hot in Cleveland: Altın Kızlar 2.0

Rose köyüne dönüp, yeni arkadaşlar edinirse

Köyünü özlemekten hiç bir zaman vaz geçmeyen ‘Altın Kız’ Rose, dilini sivriltiyor, taşraya taşınıyor ve kendine üç yeni şehirli arkadaş seçerek, mutfak masasındaki sohbetlerini 20 yıl sonra yeniden yaratıyor. Altın Kızlar’da Rose’u canlandıran Betty White, dört kadın arkadaşı ekranlara taşıyan en son dizi Hot in Cleveland’da benzer bir dünyaya geri dönüyor.

Los Angeles’da yaşayan üç arkadaşın, kadın kadına yapacakları Paris tatili uçaklarının bozulmasıyla yarım kalıyor. Kadınlar kendilerini varlığını çoktan unuttukları taşrada, Cleveland’da buluyorlar. Yeni boşanmış yazar Melanie (Valerie Bertinelli), ‘Hollywood’un kaş kraliçesi’ güzellik uzmanı Joy (‘Frasier’in Daphne’si Jane Leeves) ve Hollywood’da artık müzelik kabul edilen eski pembe dizi oyuncusu Tori (Wendie Malick) bu unuttukları dünyanın güzelliklerini bir kez daha hatırlıyorlar: yağlı yemekler ve yaşıtlarıyla flört etmeye çekinmeyen erkeksi erkekler.


Kadınlar Los Angeles’daki hayatlarını bırakıp, buraya yerleşmeye karar veriyorlar. Dizinin 4. kadın kontenjanını ise, White’ın oynadığı çatlak ev sahibi Elka dolduruyor. Hot in Cleveland, bildik sitcom yapısına ve alıştığımız tempodaki esprilere ilginç ve sıcak karakterlerle taze bir hava getiriyor.

30 Ekim 2010'da Radikal'de yayımlandı.

TV'de 'Altın Kız' formülü

Carrie’nin karmaşık şehir hayatı ve daha da karmaşık çiftleşme oyunlarıyla başa çıkabilmek için kurduğu alternatif aile modelini Blanche, evine ve hayatına aldığı üç kadınla 25 yıl önce ekranlara getirmişti. ‘Altın Kızlar’dan ‘Sex and the City’ye TV’de kadın arkadaşlığı


Time dergisi 1998 yılında feminizmin can çekiştiğini savunuyor ve o sayısının kapağına konu mankeni olarak da Ally McBeal’i taşıyor. İki yıl sonra, bir kez daha feminizmin gidişatını kapak konusu yapan Time, bir kez daha bir TV dizisinden ilham alıyor. “Kimin kocaya ihtiyacı var?” başlığının altına pop kültürü yeni fethetmeye başlayan dört kadının fotoğrafını uygun görüyor: Carrie, Samantha, Charlotte ve Miranda.

Yönünü şaşırmış beyazperde maceralarıyla eski günlerini aratan Sex and the City kadınları, 1990’ların sonunda bir yandan fazlasıyla tanıdık, diğer yandan hiç alışılmadık bir pop kültür olayı olarak hayatımıza düşüyorlar.


Sex and the City
’ye ilk başlarda uçlarda tepki vermemek mümkün değil. TV izleyicileri, TV eleştirmenleri, kadınlar, erkekler, feministler, herkes ikiye bölünüyor. Kimisi mesajı doğru bulmuyor, kimisi mesaj olmadığını savunuyor, mesajı takmayanlar da kadınların penis boyu ve erken boşalma sohbetlerini hafif bir gülümsemeyle izliyor.
Related Posts with Thumbnails