Dr. Parnassus: Heath Ledger’ın hakiki son rolü

Heath Ledger’in son rolünü ‘The Black Knight'daki Joker sananlara yönetmen Terry Gilliam’dan geliyor: ‘Dr. Parnassus.’ Ledger’in ölümüyle bir süreliğine yarım kalan filmde aktörün rolünü Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell paylaşıyorlar.


Yönetmen Terry Gilliam’ın son filmi The Imaginarium of Doctor Parnassus derli toplu ve sıcak bir film olduğunu düşünmek gerçekten şaşırtıcı. Şaşırtıcı, çünkü herhangi bir Gilliam filmi için ‘derli toplu’ ve ‘sıcak’ sözcüklerinin akla gelmesi alışkın olduğumuz bir şey değil. Hele bu film için, hiç değil.

Dr. Parnassus
, zamanında Brazil, Baron Munchausen’ın Maceraları ve bir dolu Monty Python’ filminden sorumlu, hayal gücünü delilik sınırına taşımaktan şaşmayan bir yönetmenin son filmi.


Yönetmen bu kadar deli olunca, hayranlar da o kadar sıkı oluyor. Gilliam’ın fantastik bir filmin çekimlerine başladığını duyan hayranlar, çekimlerin ilk haftalarından itibaren Dr. Parnassus hakkında konuşup yazmaya başlayıp, kısa süre içinde filmin en çok beklenenler arasında hızla yükselmesini sağladılar. Gilliam’ı bilen bilmeyen herkesin filmin adını duyması ise, başrol oyuncusu Heath Ledger’in filmin çekimlerinin ortasında ani ölümüyle oldu.

Başrol oyuncusunun filmin çekimleri sırasında ölmesi ve Gilliam’ın filmografisinde lanetli filmler olması, ilginç bir şekilde ilk değildi. Jean Rochefort’un ölümüyle yarım kalan The Man Who Killed Don Quixote'nin çekimleri bir şekilde 10 küsür yıldır devam ediyor. Ledger’ın ölümüyle film yarım bırakıldı, çekimler sona erdirildi. Bizler de Oscar kazandığı Joker rolüyle Ledger’in son filmi The Dark Knight'ı içimiz burkularak izledik. Aradan iki yıl geçti ve Heath Ledger’in hakiki son filmi gösterime giriyor.



Gilliam’ın aynasının içinden

Peki film nasıl tamamlandı? Üç arkadaşı, Ledger’in yarım kalmış bölümlerini oynamaya karar verdiler. Tabii Hollywood yıldızı olunca, arkadaşlar da biraz ünlü oluyor. Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell’in ekibe katılmasıyla çekimler yeniden başladı. Film gerçeküstü bir dünyayı anlattığı için de, aynı karakteri dört ayrı kişinin oynaması rotayı çok şaşırtmadı.

Dr. Parnassus’un baş karakterleri gezici bir tiyatro grubunun ekibinden oluşuyor: Filme adını veren Parnassus (Christopher Plummer), nüfusa geç yazılmış 16 yaşındaki kızı Valentina (ilk büyük rolüyle, İngiliz manken Lily Cole), Valentina’ya abayı yakmış çığırtkan Anton (Andrew Garfield) ve de asabi cüce Percy (Mini Me olarak tanıdığımız Verne Troyer).

Günümüz Londra’sında arabalarıyla gezen gruba, eski usul gösterilerinden dolayı kumpanya demek daha doğru olur aslında. Zaman günümüz olmasına karşın, bu gezici ekip yüzyıl öncesinde kalmış dekor ve kostümleriyle garip bir gösteri sunuyorlar bulabildikleri izleyicilere.

Asıl numaraları ise, düşlerin gerçekleştiği ‘Imaginarium.’ Eğer sarhoş değilse transa geçmeyi başaran Doktor Parnassus, insanları bir aynanın içinden geçirerek, hayalleri ve korkularıyla yüzleşebilecekleri gerçeküstü ve masalsı dünyalara sokabiliyor. Alice Harikalar Diyarında’nın en büyük ilham kaynağı olduğu bu dünyada sarhoş serseri kendini bira şişelerinin içinde yüzüyor bulurken, kokoş kadın da devasa ayakkabıların, Louis Vuitton çantaların içinde kayboluyor. Aynanın arkasındaki dünyaları yaratan kişinin Gilliam olduğu ve kendisiyle yarışabilecek tek kişinin Tim Burton olduğu düşünülürse, doğa, zaman ve uzay kanunlarının yok olduğu bu evreni anlatmaya sözcüklerin yetersiz olduğunu da tahmin edebilirsiniz.



Heath Ledger’in arkadaşları

Hikaye bu ya, Parnassus’un 1000 küsür yaşında olduğunu ve bunun için Şeytan’la zamanında bir anlaşma yaptığını öğreniyoruz. Birkaç yılda bir uçuk bir rolde gördüğümüz ve her gördüğümüzde kendisine daha da hayran olduğumuz Amerikalı müzisyen Tom Waits, dudaklarından eksik etmediği sigarasıyla karizmatik bir Şeytan olarak karşımıza çıkıyor. Parnassus’u sıkı takibe alan Şeytan’ın en büyük derdi, anlaşmadan kendisine söz verilen şeye, yani 16 yaşını bitirdiği gün Parnassus’un kızı Valentina’ya sahip olmak.

Tüm bu karmaşanın ortasında, grup bir gün köprüye asılmış baygın bir adam buluyor. Heath Ledger’in canlandırdığı Tony, kendine geliyor ve hiçbir şey hatırlamadığı için de grubun parçası oluyor. Tony’nin aranan bir suçlu olduğuna dair kokular gelmeye başlasa da, adamın karizması ve eğlence dünyasıyla ilgili cin fikirleri kendisini kumpanyanın has elemanına dönüştürüyor.

Ledger öldüğünde, Imaginarum’un içine girdiği sahneler hariç tümü tamamlanmıştı. Hayal dünyasına girdiği sahnelerde de, diğer üç oyuncu görevi devralıyor. Bu masalsı sahnelerde aynı karakteri başka yüzlerle görmek garip gelmediği gibi, kimi zaman filmi daha da zenginleştiriyor.


Tony’nin Heath Ledger olarak aynanın içine atladığı ve birden Johnny Depp’e dönüştüğü sahne insanın tüylerini diken diken ediyor ve en başından beri zaten böyle olması gerktiğini düşünmeden edemiyorsunuz. Üç oyuncu içinde arasında en sırıtanı ise, final sahnelerinde izlediğimiz Colin Farrell. Rolün uzun olması ve de hikayeyi bağlama görevi ona düştüğü için, Farrell’in olduğu sahnelerde hafif bir kopukluk oluyor. Heath Ledger’in Joker’in etkisinden hala kurtulamadığı son rolü ve ayağınızı yerden kesen büyülü bir dünyayı izlemek istiyorsanız, Dr. Parnassus’u kaçırmayın.

4 Nisan 2010'da Akşam Pazar'da yayımlandı.

2 yorum:

Eliza Doolittle said...

Mis gibi yazi olmus Emrahcim, mis gibi filme :)
Ben de 1-2 ay once soyle bi sey demistim ardindan...
http://www.amsterdamdankartpostallar.com/2010/02/hayal-salonunun-kaplar.html

Popdater said...

Evet ya, Eliza, hatirladim. Hatta yaziyi yazarken, senin Roald Dahl'dan da söz ettigini hatirlamistim. Bu aralar, içeri bayagi bir hayal girdi ama, di mi?

Related Posts with Thumbnails