Amerikan dizilerinde namaza doğru

‘Sex and the City 2’de kadınların Abu Dabi ziyareti kimseyi pek mutlu etmemiş olsa da, bu talihsiz çaba Amerikan televizyonu ve Hollywood’un Müslüman karakterlere daha fazla önem verme çabalarına işaret ediyor. Daha birkaç sene önce bir arpa boyu yol gidilmişken, çok boyutlu Müslüman karakterlerin sayısı giderek çoğalıyor


Uykusuz gecelerin ajanı Jack Bauer’ın hücre evlerinde avlamaya çalıştığı Müslüman teröristler artık kötü bir anıya dönüşmüş durumda. 24 dizisinin son sezonlarında, Ajan Bauer’ın kankalarının arasında bir imam eklenmiş olduğu gibi, Amerika’yı her sene büyük bir faciadan kurtarmayı başaran CTU’nun başında da Arap bir kadını görmüş bulunuyoruz.

Özellikle 11 Eylül’den sonra adını bolca duyduğumuz Medeniyetler Çatışması, popüler kültüre de sızmış durumda. Kültürel çeşitlilik konusunda büyük yol kat etmiş olan Amerikan televizyonu ve sineması ise Müslüman karakterlerle neler yapıp, neler yapamayacağını henüz tam bilememenin şaşkınlığını yaşıyor. Bunun en son örneğini hiç beklemediğimiz bir yerde, yeni Sex and the City filminde gördük.


Bir zamanların en cesur dizilerinden Sex and the City’nin yaratıcısı ve ilk iki uyarlamanın da yönetmeni ve yazarı olan Michael Patrick King’in Carrie ve arkadaşlarını tatile Abu Dabi’ye göndermesi herhalde verilebilecek en kötü kararlardan biriydi. Büyük bir olasılıkla, giderek popülerleşen çeşitlilik çorbasında benim de tuzum olsun diyen King, filmin gösterime girmesiyle hem eleştirmenlerin hem de izleyicilerin gazabının hedefi oldu. Peçeli kadınlarla tasarım dekoltelerin bir araya gelmesinin iyi bir film konusu olamayacağını birisinin kendisine hatırlatmış olması gerekiyordu.


Kültürel çeşitlilik Amerikan televizyonu ve Hollywood sinemasının bir süredir özen gösterdiği bir konu. Geçen sezonun en popüler dizilerinden Glee’nin ana karakterlerine bir bakın. McKinley Lisesi’nin öğrencileri arasında toplu siyah bir kız, eşcinsel bir çocuk, kekeme çekik gözlü bir kız ve tekerlekli sandalyede bir öğrenci bulunuyor. Bu azınlık potburisinde tek eksik, Müslüman bir öğenci.



‘Hücre Evi’nde Müslüman kahraman



Aslında kötü Müslüman tiplemesi, Hollywood sinemasına pek yabancı değil. 11 Eylül’den çok önce, Aladdin ya da True Lies gibi filmlerdeki klişe Arap karakterleri hatırlarsınız. Disney animasyonu Aladdin’de tüm karakterler Arap olmasına karşın, esas oğlan ve Prenses Jasmin beyaz Amerikalılara özgü o yayvan aksanla konuşurken, kötü adamların hepsi Arap aksanıyla konuşuyorlardı.

Tabii ki, son on yılda çok şey değişti. 11 Eylül sonrası kısa bir dönem, diziler ve Hollywood filmleri Müslüman teröristlerle kaynamaya başladı. 24’de terörist çıkan orta sınıf Müslüman ailesine gelen büyük tepki ise, Amerikan televizyonunun Müslüman karakterlerle ilişkisini sonsuza kadar değiştirdi.

Popüler bir dizide Müslüman bir kahramanı ilk kez 2005 yılında, ‘Hücre Evi’ anlamına gelen Sleeper Cell dizisinde gördük. Dizinin ana karakteri Darwyn al-Sayeed bir FBI ajanı olarak dizinin kısa yayın döneminde Amerika için büyük kahramanlıklar gerçekleştirdi. Aynı dönem, sonradan dünyanın en popüler dizisine dönüşecek Lost’ta Iraklı bir Cumhuriyet Muhafızı’nı kalıplardan uzak, çok boyutlu bir karakter olarak izledik. Dizinin ilk sezonunda, Sayid’i namaz kılarken bile gördük.

Daha sonra, çok boyutlu, sıradan Müslümanlar birer birer karşımıza çıkmaya başladılar. Ne yazık ki bir sezondan sonra yayından kaldırılan Aliens in America dizisinde, Pakistanlı bir ortaokul öğrencisini orta sınıf Hıristiyan bir Amerikan ailesiyle beraber yaşarken izledik. Dininden taviz vermeyen küçük bilge Müslüman Raja’nın seccadesini havaalanında açarak, herkesi panik içinde koşturduğu sahne, dizinin Amerikalıların Müslümanlara yönelik önyargıları ve cehaletiyle nasıl sıkı bir şekilde dalgasını geçtiğini de gösteriyordu.



Müslümanlar Mumya’ya karşı


Henüz burada gösterilmeyen Kanada dizisi Little Mosque on the Prairie yani ‘Küçük Cami’ ise kırsal bir kasabada bir camiye takılan farklı ideolojilerdeki Müslümanları ve kasabanın diğer paranoyak sakinlerini anlatıyor. Nurse Jackie, Community, Better Off Ted ve Parks and Recreation gibi yakın zamanda başlayan birçok dizide gerçekçi, çok boyutlu Müslüman karakter görmek mümkün.

Peki ya filmler? Hollywood sineması televizyon dizileriyle karşılaştırıldığında biraz geriden geliyor gibi. Düzgün bir Müslüman karakter gördüğümüz en yeni film, 2005 yılında gösterime giren Kingdom of Heaven. Ridley Scott’un yönettiği film, 12. yüzyıldaki Haçlı Seferleri’ni taraf tutmaya çalışarak anlatan bir filmdi. Müslüman lider adil, güçlü, ahlaklı ve bir askeri deha olarak karşımıza çıkıyor, film de aynı zamanda Hıristiyan ve Müslümanların bir arada barış içinde yaşayabileceği mesajını veriyordu.


Akla gelen bir diğer film de, Mummy Returns. Brendan Fraser’ın canlandırdığı Rick O’Connell ölümsüz yaratıklarla savaşırken en büyük yardımı Müslüman bir karakter olan Ardeth Bay’den alıyordu. Liste malesef çok uzamıyor, fakat Müslüman toplulukların sinema ve televizyonda doğru bir şekilde yansıtılması için Amerika’da giderek güçlenen sivil toplum kurululuşları sayesinde önümüzdeki yıllarda gerçekçi Müslüman karakterlerin sayısı çoğalacak gibi gözüküyor.

20 Haziran 2010'da Akşam Pazar'da yayımlandı.

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails