Klasik futbol filmlerini raflardan indirmenin tam zamanı. İçimizi ısıtan, güldüren ve de hakeme küfrettiren futbol filmlerini hatırlayalım
Dünya Kupası’nın adrenalini ayakta tuttuğu şu dönemde, araya futbol filmleri sıkıştırmak güzel olabilir. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1980’lere, komediden dramaya, her zevke göre bir futbol filmi bulmak mümkün. Eric Cantona, Tanju Çolak ve Pele’yi izlemek de cabası. Klasikleşmiş futbol filmlerinden bazılarına bakalım.
Escape to Victory
Futbol filmi dendiğinde çoğu kişinin ilk aklına gelen film, John Huston’ın yönettiği 1981 yapımı Escape to Victory (Zafere Kaçış) olacaktır. İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen filmde Michael Caine’in canlandırdığı eski futbolcu John Colby, bir grup Müttefik savaş suçlusunu Almanya’ya karşı yapacakları maça hazırlar. Osvaldo Ardiles, Kazimierz Deyna, Bobby Moore, Paul Van Himst ve de efsane Pele gibi dönemin futbol devleri savaş suçlularını canlandırır. Filmin çekimleri sırasında, kaleci rolündeki Sylvester Stallone, Dünya Kupası kazanmış İngiliz kaleci Gordon Banks tarafından çalıştırılmış. Film, 1961 Macar yapımı Cehennemde İki Yarı filminden ve İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Ukrayna’yı işgali sırasında Dynamo Kiev’in Alman askerlerini yenmesinden etkilenmiş.
Mean Machine
Guy Ritchie’nin ya da Lock, Stock and Two Smoking Barrels filmini yöneten adamın bir futbol filmi olduğunu duymuş olabilirsiniz. Duyduklarınız hem doğru, hem de yanlış. 2001 yapımı Mean Machine, İngiliz yönetmen Barry Skolnick’in, filmin yapımcıları ise Ritchie’nin hit filmlerinin de yapımcısı olan ekip, filmin kadrosu da Ritchie filmlerinden tanıdığımız tipler. 1974 yapımı Amerikan futbolu filmi The Longest Yard, futbola uyarlayan Mean Machine’de eski futbol oyuncusu Vinnie Jones, şike yaptığı için hayat boyu futbol oynaması yasaklanan antrenör Danny Meehan’ı canlandırıyor. Polislere saldırmaktan hapse giren Meehan, kendini tutuklulara futbol koçluğu yaparken buluyor. Tutuklular arasında Jason Statham’ı da izleyebilirsiniz.
Fever Pitch
Fever Pitch dendiğinde futbol ve sinema severlerin kafalarının karışmaması imkansız. Aynı isimde üç ayrı film bulunuyor. Bunlardan ikisi, İngiliz yazar Nick Hornby’nin Arsenal takımına duyduğu saplantıyı anlattığı futbol anılarını kapsayan aynı isimdeki kitaba (Türkçesi Futbol Ateşi) dayanıyor. 1997 yapımı İngiliz versiyonunun senaryosu da Hornby’ye ait. Filmde Colin Firth, Paul Ashworth adında bir öğretmeni canlandırıyor ve film etkileyici bir şekilde 1989 yılındaki tarihi Arsenal-Liverpool maçıyla noktalanıyor. 2005 yapımı Amerikan uyarlamasında ise (bizde Aşk Kupası diye piyasaya çıktı), futbolun yerini beyzbol alıyor ve finaldeki maç da Boston Red Sox’ın 2004 galibiyetine dönüşüyor. Filmin başrollerinde Drew Barrymore ve Jimmy Fallon oynuyorlar. Üçüncü Fever Pitch ise, Ryan O’Neal’in bir spor yazarını canlandırdığı, Hornby’nin kitabıyla alakası olmayan bir film.
Bend It Like Beckham
2002 yılında herkesin ayılıp bayıldığı bu film, hem futbol filmlerinden kadınların da keyif alabileceğini göstermiş, hem de İngiltere’nin Hollywood’a ihraç edeceği Keira Knightley’nin tüm dünyanın dikkatini çekmesini sağlamıştı. Film, kendine özgü mizah anlayışı, sıcak karakterleri ve mükemmel oyunculuklarıyla, İngiltere’de kadın ve göçmen olma durumlarına ince bir şekilde bakıyor. Knightley, futbol hastası Jules’u; Paminder Nagra ise, Hint göçmeni ailesinin bir an önce evlenmesini istediği, futbola inanılmaz yeteneği olan Jess’i canlandırıyor. Yaşadıkları bölgenin futbol takımında oynamaya başlayan iki genç kadın, hem kültürel, hem de kadın olmanın getirdiği zorluklarla sevdikleri futbol oynamaya devam etmeye çalışıyorlar. Kadın yönetmen Gurinder Chadha, Kenya asıllı bir İngiliz.
Looking For Eric
Ezilenlerin ve işçi sınıfının sesi, İngiliz yönetmen Ken Loach’un futbolla flörtünü Kes ve My Name is Joe gibi filmlerde daha önce de görmüştük. Loach’un, doğrudan futbolla ilgili bir film yapmasından çok bizi şaşırtan, genelde karamsar olan yönetmenin sıcak bir filmle karşımıza çıkması oldu. The Falls grubunun basçısı Steve Evets’in canlandırdığı postacı Eric Bishop, kendini bir tür yaş krizinin içinde buluyor. Oğluyla ve torunuyla bir bağ kurmaya çalışan Eric, yıllar önce sona eren evliliğini de yeniden sorgulamak durumunda kalıyor. Bir gün, futbol idolü Eric Cantona’nın halüsinasyonu kendisine hayatına çeki düzen vermesi için tavsiyelerde bulunmaya başlıyor. Bu ziyaretlerin sayısı çoğaldıkça, Eric ve Eric eğlenceli bir yolculuğa giriyorlar.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar
Gemide filmiyle izleyicilerin kalbini kazanan yönetmen Serdar Akar’ın 2000 yapımı bu futbol filmi, Bursa’da 1980’lerde bir mahalle futbol takımının hikayesini anlatıyor. Müjde Ar’la beraber Rıdvan Dilmen, Tanju Çolak ve Feyyaz Uçar’ın da rol aldığı film, futbolun birleştirici gücünü sıcak ve komik bir şekilde anlatıyor. Film, on yıl önce İstanbul Film Festivali’nde, En İyi Film, Yönetmen ve Savaş Dinçel’in kazandığı Erkek Oyuncu ödülleriyle toplam dört ödül almıştı. Tanıtım cümlesi, “Hayat futbola fena halde benzer” filmin ruhunu da çok güzel özetliyor.
27 Haziran 2010'da Akşam Pazar'da yayımlandı.
0 yorum:
Post a Comment