Oscar töreninin bu seneki en büyük derdi, her sene giderek düşen izlenme oranlarını yükseltmek; Oscar dendiğinde akan suların durduğu o eski günleri yeniden canlandırmak. Akademi, bu misyonla ilk başta En İyi Film adaylarının sayısını 5’ten 10’a çıkardı. Böylece insanların izlemiş olduğu filmlerin, yani komedi, bilim kurgu ve animasyonların da adaylar arasında olma olasılığını yükseltti.
Sonra geçen senenin dans eden, şarkı söyleyen, bir de yakışıklı sunucusu Hugh Jackman yerine, izleyicileri güldürme garantisi olan Alec Baldwin ve Steve Martin’e bu rolü verdi. Son çaba olarak da, ödül veren ünlülerin yaş ortalamasını giderek düşürerek, sahneye çağrılacak isimleri vampirler, kurtadamlar ve doğaüstü güzellikteki genç yıldızlarla doldurdu.
Akademinin kalbi temizmiş. Tüm bu çabaların üzerine, uzun süredir Oscarların tadı tuzu olan, yarışacak filmler arasındaki gerçekleşecek kıyasıya bir çekişme de eklendi. Daha doğrusu, iki film arasındaki kanlı bıçaklı bir çekişme. 2006 yılında Crash’in Brokeback Mountain’ı son anda ekarte ederek, En İyi Film Oscarı’nı almasından beri özlediğimiz tartışmalı bir yarış izleyeceğiz bu gece.
Haftaiçi bende kalsın, haftasonları Oscar’ı sen alırsın
9’ar dalda en çok adaylığı olan iki filmin yönetmeni James Cameron (Avatar) ve Kathryn Bigelow (The Hurt Locker), 20 yıl kadar önce, 2 sene süren bir evliliği de noktalamışlardı. Eski bir ilişkinin yeniden gündeme gelmesi bu olsa gerek.
İki filmin sıkı bir çekişme içinde olmasının nedeni dedikodu değeriyle pek de ilgili değil aslında. Bu iki film, sinemanın iki farklı yüzüne, iki ayrı toplumsal gücüne de işaret ediyor. Avatar, çığır açan görselliği, gelişmekte olan bir ülkenin gayri safi milli hasılasını aşan bütçesi, sıradan senaryosuyla sinemanın kafa dağıtmaya yarayan, patlamış mısırla tüketilen doğasının iyi bir örneği. The Hurt Locker ise, tüm bunların diğer ucunda duruyor. Tanınmamış oyuncularla, mütevazı bir bütçeyle çekilen bu bağımsız film, Irak Savaşı’nı bir melodrama düönüştürmeden, tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Avatar ve The Hurt Locker sinema denilen madalyonun iki yüzünü oluşturuyor. Oscarlar’da kimin öne çıkacağı da, Amerikan sinema endüstrisinin sinemayı algılayış şekliyle ilgili çok şey söyleyecek.
En İyi Film: 5 de yetmez 10 tane
En İyi Film kategorisinin diğer adayları arasında, sekiz adaylıkla Tarantino’nun Inglorious Basterds, bağımsız film yaklaşımını popüler sinemaya taşıyan yönetmen Jason Reitman’ın Up in the Air'i, geçen senenin en popüler bağımsız filmi Precious ve iki sene öncesinin En İyi Film galipleri Coen Kardeşler’in A Serious Man filmi bulunuyor.
Inglorious Basterds, hem Özgün Senaryo’nun en sıkı adayı, hem de Film kategorisinde en çok sürpriz yapma olasılığı bulunan film. Uyarlama senaryo ise, Up in the Air, Precious ve District 9 arasında kapışmalı geçecek.
Oyuncular: bu filmi daha önce görmüştük
İki oyuncu da aday oldukları filmlerde döktürmelerine karşın, Oscar’a yakın olmalarını başka nedenlere bağlamak gerekiyor. Akademi, kimi zaman geçmiş rollerin tümüne, temelde bir oyuncunun kariyerine ödül vermeyi çok seviyor. Bridges’ın, ilki 1971 yılında olmak üzere bu filmle beraber toplam 5 adaylığı bulunuyor. Sandra Bullock’un durumu ise, Julia Roberts’ın Erin Brockovich başarısının bir kopyası olabilir. İki filmin kadın karakterleri zaten fazlasıyla benzerlik gösteriyorlar.
0 yorum:
Post a Comment