Cheri’nin ilk 10 dakikasından filmin son karesine kadar, Michelle Pfeiffer’ı izlediğimiz her sahnede anlayamadığımız bir hüzün çöküyor üzerimize. 20. yüzyılın ilk yıllarının ihtişamla tanımlanan Belle Epoque döneminin Fransa’sında, kendine güvenle taşıdığı kabarık elbiseler ve şapkalarla girdiği her yeri aydınlatan Lea’nın 50 yaşında, mesleğini bırakmış bir fahişe olduğunu öğreniyoruz. Hala güzel, hala bakımlı olan Lea, hayatında yeni bir sayfa açarak, artık çalışmadan Altın Çağ’ın tadını çıkarmaya karar veriyor.
Zamanın daha acımasız davrandığı meslektaşı Madam Peloux’nun (Kathy Bates) isteğiyle, bu kadının 19 yaşındaki oğluna yaşam enerjisi verme ve hayatı öğretme gibi dinamiklerine pek hakim olmadığımız bir görevi kabul ediyor. Lea, tatlım, cicim gibi bir anlama gelen Cheri (Rupert Friend) olarak hitap ettiği bu genç adamı şehir yaşamından uzaktaki evine ve yatağına alıyor. Lea’nın yaşam deneyimi ve kontrolü, Cheri’nin gençliğiyle birleşiyor ve ikili kendilerini altı yıl devam edecek bir ilişkinin içinde buluyorlar.
Jessica Lange yaşlandı, sıradaki?
Toplum kuralları bir şekilde Lea ve Cheri’nin ilişkilerinin sonunun gelmesi gerektiğini söylüyor. Gerçekte ise, iki ayrı yaş dönümünün getirdiği çatışma birbirlerini seven çifti uzaklaştırıyor. Cheri temelde, güzelliğiyle para kazanmış, varoluşunu gençliğiyle tanımlamış bir kadının tüm bunlara gururla ve olabilecek en az duygusal hasarla veda etmeye çalışma çabalarını anlatıyor.
Filmin ikinci yarısında, içindeki duygusal fırtınaları mükemmel bir şekilde maskeleyebilen Lea’nın yaşadıklarına hüzünleniyormuşuz gibi gözükse de içten içe başka bir şeyin bizi sarstığını fark ediyoruz. Lea gençliğine veda ederken, sadık Michelle Pfeiffer izleyicileri olarak, 1980’lerden beri beyazperdede izlediğimiz bu güzel oyuncunun da gençliğine veda ettiğini fark ediyoruz.
Harrison Ford’u 60 yaşında Indiana Jones yapmaya devam eden, ama benzer yaklaşımı 40 yaş üstü kadın oyunculardan esirgeyen Hollywood’da 50 yaşını tamamlayan Pfeiffer’ın da yeni bir döneme girdiğinin haberini veriyor Cheri. Colette’in iki romanından uyarlanan bu filmin çevrilebilmesi için yıllardır uğraşan Jessica Lange’in ilerleyen yaşından dolayı filmden dışlanması, bu vedayı daha da bir gerçekçi ve hüzünlü yapıyor. Cheri’nin, Michelle Pfeiffer’ın tutkulu ve seksi bir kadını oynadığı son film olmamasını umuyoruz.
3 Ocak 2010 tarihinde Akşam Pazar'da yayımlandı
9 yorum:
Filmi muthis merak ettim. Colette'i okumustum, ama filme alindigini bilmiyordum.
Lea'nin meslege vedasi ile kati kuralli Hollywood'un tanricalarina vedasini birlestirmen de ne kadar duyarli ve dogru...Huzunlu, haklisin..
Yazının başında "aaa bu yoksa Colette'in Cheri'si mi?" derken gördüm ki oymuş. Galiba daha iyi bir oyuncu seçimi yapılamazdı bu rol için. Ben bu filmi görmeyi çok isterim. Kitabın yeni baskı türkçesi 3 yıl kadar önce çıkmıştı. O zaman Colette'in biyografisini okuyup çok etkilenmiştim (Mutlaka okumalısın sen de). Ondan sonra kitaplarını okudum. Yeni baskı türkçe çeviriyi Vivet Canetti yapmıştı ki onun çevirileri çok güzeldir. Cheri'yi "Caniko" olarak çevirmiş kendisi.
ha bir de hollywood'un 50 yaş amborgosunu çok acımasız buluyorum. Ayrıca 50'nin gelişi ne yazıkki 40ların başlarında başlıyor, 40'ı devirdin mi zaten akibetinin ayaksesleri de duyulmaya başlıyor. Sevdiğim için diğerlerine göre daha fazla takip ettiğim Meg Ryan'ın başına 10 yıldır gelenlere inanamıyorum. RCrowe ile ilişkisi 40 yaşına denk gelince kadın adeta bir günah keçisi oldu. Sürekli manidar, alaycı ya da aleni aşağılayan yazılar görüyorum. Sebebi yaşlanması ve yaşlanmaya karşı bir star olarak belki de mecburen almak ihtiyacını hissettiği önlemler. Kadınlara bu kadar acımasızken erkeklerin yaşlandıkça daha rağbet görmesi sinir bozucu...
Vivet Kanetti'nin bir baska çevirisi, Pitircik haftaya sinemalarda..
luplup'u ben oynuyorum. pitircik'a cikolatarla hasta ziyaretine gittigim sahne sanat hayatimin zirvesi oldu diyebilirim. cok keyifli bir calismaydi. icimize sindi.
Ben her zaman Toraman rolünde iyiydim mesela. Bi türlü Lüplüp moduna giremedim..
inanmıyorum.... bugün duyduğum ennn güzel haber... benim başucu kitabım, çocukluk ilahım Pıtırcık demek artık film oldu... Detaylarını da verecek misin? Hemen gitmek isterim...
Çarpım karakteri de süperdi, her sınıfta bir Çarpım karakteri olurdu. Pıtırcık'ın platonik aşkı Sırma geldi aklıma şimdi.Pıtırcık ne yapsa yaranamazdı ona:)
50. yildönümü nedeniyle filmi çevrilmis. Ben de yeniden okumaya basladim. Çok özlemisim..
Post a Comment