Yapımcısı, yönetmeni ve kadın oyuncusuyla Hollywood, ödüle giden yeni bir formülü keşfetmiş durumda: 20. yüzyıla adını yazdıran kadınların biyografileri. Geçtiğimiz sene Michelle Williams’a Oscar adaylığı, Meryl Streep’e de 29 yıl sonra ikinci Oscar’ını getiren iki gerçek kadın hikayesiydi. Williams, Marilyn Monroe’yu; Streep ise, hala hayatta olan eski İngiltere başbakanı Margaret Thatcher’i canlandırdı. Hollywood kazanında yeni kadın biyografileri kaynamaya başladı bile. Sırada Elizabeth Taylor, Grace Kelly ve Nancy Reagan var.
Kızgın damdaki sarhoş
Lindsay Lohan, Elizabeth Taylor rolünde...
“İki dinamiti durmadan birbirine tokuşturup, sonra da patlamamalarını bekleyemezsiniz.” Elizabeth Taylor’la ikinci evliliğini bu sözlerle açıklayan Richard Burton, Hollywood’un en tutkulu ilişkilerinden birinin erkek tarafı olarak yeniden gündeme gelmek üzere. Mücevherleri, kocaları, bıkmadan izlediğimiz filmleri ve insanın içini eriten menekşe gözleriyle tarih yazan Elizabeth Taylor, ölümünden bir yıl sonra yeni çekilecek bir filme konu oluyor.
Taylor ve Burton’ın, Hollywood filmlerine yakışır iniş çıkışlı ilişkilerini anlatacak Liz and Dick filminde Taylor’ı canlandıracak isim ise Lindsay Lohan. Başı beladan kurtulmayan, geçtiğimiz ay bilmem kaçıncı cezasını morg temizleyerek geçiren Lohan’ın Hollywood’un kraliçelerinden birisini canlandıracak olması doğal olarak birçok insanın yüzünü buruşturmuş durumda.
İnsanın aklına haklı olarak bir soru geliyor. Hangi aklıselim çoğu insanın tipini sarhoş ya da polislerle haşır neşir (kimi durumda her ikisi de) paparazzi fotoğraflarından bildiği bu sorunlu yıldıza Elizabeth Taylor rolünü verir? Asıl soru ise, Lohan bu kadar sorunlu olmasaydı, sinemacılar tarafından disiplinsizliğiyle ipe çekilmeseydi, bu rolün ona verilmesine bu kadar şaşırır mıydık?
Bir kere, sabahlara kadar içki içmediği zamanlardaki duru güzelliği Taylor’ın gençliğini andırıyor. Sonra, sorunsuz zamanlarında Lohan’ın oyunculuğu seyirciyi hemen içine alan cinsten. Ünlü film eleştirmeni Roger Ebert’in Jodie Foster’ın Taksi Şoförü'ndeki oyunculuğuna benzeteceği kadar. Taylor’ın da, Lohan’ın da çocuk yıldız olarak ünlü olduklarını ve herkesin gözü önünde yaşadıkları arızaların bir kısmının buna bağlı olduğunu da hatırlamak gerek. Hatta Taylor’ın, bir dönem Lohan’a hediyeler gönderdiği, ablalık yaptığını da.
Son karar: Lohan, büyük bir şans olarak gördüğü bu rolle yeniden dönüş yapabilir. Tüm bu olumsuz tepkiler kendisini biraz kamçılarsa, unutamayacağımız bir role bile dönüşebilir. Tabii sete sarhoş gitmezse ya da çekimler sırasında hapiste olmazsa.
Monako’da arka pencere
Nicole Kidman, Grace Kelly rolünde...
Marilyn ile Bir Hafta ve Zoraki Kral filmlerinden gördüğümüz üzere, tüm hayatı birkaç saate indirgemeye çalışan biyografiler yerine kısa bir dönemi anlatan filmler hem gişede iyi iş yapıyor, hem de ödüle doymuyor. Sırada Hollywood oyuncusuyken her şeyi bırakıp prenses olan Grace Kelly’nin politik cambazlıklarını anlatan Grace of Monaco var.
Arash Amel tarafından yazılan filmin senaryosu, LA Times gazetesinin geçen sene hazırladığı, Hollywood’un bir türlü çekilemeyen iyi senaryolarını sıralayan Kara Liste’de en başlardaydı. Liste uğurlu gelmiş olmalı ki, Grace of Monaco'nun çekimleri çok yakında başlıyor. Film, Monako’nun vergi cenneti konumu üzerine 1962 yılında Fransa Başkanı De Gaulle ve Monako Prensi Rainier arasında yaşanan gerginliği taze prensesin bakış açısıyla anlatacak.
Prenses Grace rolü için Hollywood’un kadın oyuncularının nasıl bir yarışa girdiklerini, başrolü kimin aldığının açıklanmasıyla da Gwyneth Paltrow’un kendini nasıl yogaya verdiğini tahmin edebiliyoruz. Prensesi canlandıracak oyuncu, bir başka gerçek karakteri, Saatler filminde yazar Virginia Woolf’u canlandırarak Oscar kazanmış Nicole Kidman. Filmin yönetmeni ise, Edith Piaf biyografisi Kaldırım Serçesi ile Marion Cotillard’a Oscar kazandıran ve bu Fransız oyuncuya Hollywood’un yolunu açan Olivier Dahan. Kidman’ı En İyi Kadın Oyuncu Oscar adayları arasında görmeye hazırlanabiliriz.
Son karar: Nicole Kidman, 2010 yılında Rabbit Hole filmiyle kazandığı Oscar’la gaza gelmiş durumda. Az duyulmuş yönetmenlerin filmlerinde birbirlerinden çok farklı, zorlayıcı karakterleri canlandırıyor. Grace Kelly rolünü başarıyla oynamak için kariyerinin en iyi döneminde.
Aerobik, vatkalar, seksenler
Jane Fonda, Nancy Reagan rolünde...
Bir Hollywood kraliçesi ya da Avrupa prensesi olmasa da, Amerikan First Lady’si Nancy Reagan’ın bir zamanlar lakabı Kraliçe Nancy’di. ‘Büyük düşün’ felsefesiyle şaşanın, gösterişin ve tüketimin yeni bir tanım kazandığı 1980’lere damgasını vuran Amerikan Başkanı Ronald Reagan’ın karısı Nancy, çekimleri yakında başlayacak bir filmdeki ana karakterlerden birisi olacak.
Sekiz Amerikan başkanının görev sürelerini kapsayan 34 yıl boyunca, Beyaz Saray’da kahya olarak çalışan Eugene Allen’ın hayatını anlatan ve Lee Daniels’ın yönettiği filmde Nancy Reagan’ı Jane Fonda canlandıracak. Bir 1980 klasiği olan aerobik kasetleri ve medya imparatoru Ted Turner’la 10 yıl süren evliliğiyle Reagan’la benzer bir yaşam tarzına sahip olduğu izlenimi verse de, Fonda’nın politik kimliği Reagan’ın 180 derece uzağında kalıyor.
Kızılderili, siyah ve kadın hakları için özellikle 1970’lerde sesini yükseltmesiyle, hala konuşulan Vietnam gezisi ve Vietnam karşıtı gösterilerin en önlerindeki ateşli konuşmalarıyla Jane Fonda için gerçek bir aktivist diyebiliriz. Reagan ise, 1940’lardan beri dokunulmayan Beyaz Saray’ı tamamen yenilemesi, yeni evine beş bin parça altın kaplamalı yemek seti alması ve pahalı giyim zevkiyle, Kraliçe lakabını Jackie Kennedy’nin elinden hakkıyla almış bir isim.
Politik olarak iki ayrı kutupta gözükseler de, bu iki kadını hassas bir şekilde bağlayan özel bir durum bulunuyor. Reagan da, Fonda da atlattıkları meme kanseri sonrası bu konuda duyarlılık yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçmişteki yanlışlarını çok rahat kabullenen Fonda’nın eski First Lady’yle kadınlara özgü bir empati kuruyor olma olasılığı yüksek.
Son karar: Zamanında politik olmadığı gerekçesiyle önüne gelen birçok rolü reddeden Fonda, 14 yıllık bir aradan sonra geri döndüğü oyunculukta eskisi gibi seçici değil. Yakın zamandaki vasat rollerden sonra yeniden konuşulacağı bir rol bulmuş gibi. Film, Fonda’nın ikinci baharının doruk noktası olabilir.
0 yorum:
Post a Comment