!f İstanbul, ‘erkek adamın erkek festivali olur’ diyor


!f Bağımsız Filmler Festivali, yalnızca Erkeklik Halleri isimli bölümdeki sıra dışı erkek hikayeleriyle değil, bir dolu başka filmle erkek olma, erkek kalma, erkekliğin eğlenceli ve boğucu yanlarını festivalin önemli bir parçasına dönüştürüyor. !f’in arızalı erkeklerini tanıyalım


Bu sene !f İstanbul erkeklik hallerine takmış gibi gözüküyor. İsveç gibi eşitlikçi bir ülkede gerçekleştirilen sinir bozucu bir istatistikten yola çıkan, festivalin Erkeklik Halleri isimli bölümünden söz etmiyoruz yalnızca. İstatistiğe göre İsveç’te kadınlara karşı şiddet son on yılda yüzde 58 yükselmiş, erkek olma üzerine ilginç bir çeşni sunan bölüm ise kimi zaman rahatsız edici, kimi zaman eğlendirici sıra dışı erkek portreleri sunuyor. Erkek doğma, erkek olma, erkeksilik gibi kavramlar yalnızca bu bölümde karşımıza çıkmıyor. Festivalin hatırı sayılır sayıdaki filmi, erkek arkadaşlığı, babalık, erkeklere özgü anlamsız şiddet ve mastürbasyonun önemi üzerine filmler sunuyor. !f İstanbul’un erkekleri neye benziyorlar, bir bakalım.

Yönetmen Adrian Biniez’in ilk uzun metrajlı filmi Koca Adam’ın (Gigante) esas oğlanı büyük şehirlere özgü yalnızlığın bir tür sembolü olarak tanımlanıyor. Horacio Camandule’nin oynadığı Jara, Montevideo’daki büyük bir süpermarketin güvenliğinde gece vardiyasında çalışıyor. Görevi, güvenlik kamerlarından neler olup bittiğini takip etmek. Kocaman, yalnız ve heavy metal tutkunu bu adam, bir gün kameralardan gördüğü temizlikçi kadınlardan birine vuruluyor. Julia’ya (Leonor Svarcas) kafayı takan Jara, sohbet açabilecek medeni cesareti bir türlü kendinde bulamıyor ve kadını takip etmeye başlıyor. Bizler de, o koca adamın gözümüzün önünde bir yavru köpeğe dönüşmesini izliyoruz.


El yordamıyla babalık durumu


Bir başka yönetmen daha ilk uzun metrajlı filminde utangaç, içe dönük erkeklerin dünyasına dalıyor. Kyle Patrick Alvarez’in El Yordamıyla (Easier with Practice) filminin baş kahramanı, kızlarla bir türlü doğru dürüst ilişki kurmayı becerememiş Davy Mitchell’ın (Brian Geraghty) ağzından filmin ortalarında şu sözcükler çıkıyor: “Sen benim için bir kız arkadaşa en yakın şeysin.” Davy’nin konuştuğu kadın, gizemli Nicole. Erkek kardeşi Sean (Kel O’Neill) ile beraber çıktıkları uzun yolculuğun uzun ve yalnız gecelerinden birinde Davy’yi otel odasından bir kadın arıyor. Nicole’un “Üzerinde ne var?” sorusuna, kahramanımız “Ne bileyim? Giysi falan,” diye cevap veriyor. Böylece de ikilinin seks ağırlıklı düzenli telefon konuşmaları başlıyor ve yalnızca telefonda devam eden bir ilişkinin ne kadar özgürleştirici olduğunu fark ediyor Davy.

Yönetmen Ben ve Joshua Safdie kardeşlerin Git Biberiye Al Gel (Go Get Some Rosemary) filminin ana karakteri Lenny de, büyümeyi reddeden, çocukluk ve yetişkinlik arasına sıkışmış karakterlerden. Burada problemler Lenny’nin karşı cinsle ilişkileri şeklinde değil de, sona ermiş bir evlilikten geriye kalan iki küçük çocukla karşımıza çıkıyor. Ronald Bronstein’ın canlandırdığı Lenny, sorumluluk alma konusunda son derece sağlam bir duruşu olan, sorumluluk almayı reddeden biri olarak, iki oğlunu birkaç haftalığına yanına alıyor. Filmin ilk dakikalarında Lenny’ye “Güvenilmez biri olmadığın son derece açık,” diyen eski karısı filmin nereye gideceğini de gösteriyor. Lenny, çocuklarına baba yerine arkadaş olmayı tercih ediyor ve böylece herkes için tehlikeli bir oyunun içine girmiş oluyor.


Moral bozukluğuna çareler


Karşı cinsle yakın ilişkilerdeki sosyal becerisizlik, tahmin edebileceğiniz gibi, Moral Bozukluğu ve 31’de had safhaya varıyor. 24 saatte çekilen ve çoğunlukla doğaçlama diyaloglardan oluşan film, günlerini mastürbasyonla geçiren iki arkadaş Ege ve Kerem’in doğaüstü bir çağrıyla kendilerine gelmeleriyle başlıyor. Eros, iki arkadaşın 24 saat içinde acilen birileriyle beraber olmalarını söylüyor. İki arkadaşın Amerikan Pastası’nı andıran maceralarında, başarısızlığın diyeti daha bir vahimleşiyor ve acilen beraber olmazlarsa penislerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn Bronson filminde, erkeklere özgü sosyal becerisizliği katıksız ve saf şiddete dönüştürüyor. Tom Hardy’nin canlandırdığı Michael Peterson, soygundan yedi yıl hapse mahkum oluyor ve Peterson’ın arızalı karakteriyle bu ceza tecritte geçen uzun yıllar olarak geri dönüyor. Kendini zaman zaman sert erkek Charles Bronson sanan bu problemli adamın sıkı bir dayak yediği zaman kendinden geçtiğini, böylece de hapishanedeki ziyaretini giderek uzattığını görüyoruz. Film, yakın zamanda izlediğimiz belki de en etkileyici erkek karakteri sunuyor bize. Dazlak kafalı Peterson, aynı zamanda hem azılı bir sosyopat, hem uslanmaz bir romantik, hem de en ilkel haliyle korkutucu bir erkek olarak sinema tarihinde yerini alıyor.

Bir başka Danimarkalı yönetmen Nicolo Donato’nun filmi Kardeşlik’te (Broderskab), şiddet ve erkek arkadaşlığı tamamen farklı bir şekle bürünüyor. Film, neo-Nazi bir çetenin üyesi olan Jimmy ve çete ekibinin bir eşcinseli öldüresiye dövmeleriyle başlıyor. Daha sonra gruba katılmak isteyen eski subay Lars’ı tanıyoruz. Jimmy ve Lars bir görev için bir süre yalnız vakit geçirmek durumunda kalıyorlar ve ilişkileri beklemedikleri bir yakınlığa dönüşüyor. Kardeşlik, erkeklerin vahşi, hassas, ayrımcı ve özgürleşmiş yanlarını aynı anda göstermeyi başarıyor.

14 Şubat 2010'da Akşam Pazar'da yayımlandı.

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails