Amerikan televizyonunun yeni bir Lost yaratma kaygılarını iki yıldır heyecan ve biraz da şüpheyle takip ediyoruz. İyi niyetli ve kısmen başarılı Fringe ve Dollhouse çabalarından sonra, bu sezon da hayatımıza FlashForward giriyor. En başında ismi, Lost’tan tanıdığımız oyuncuların boy göstermesi, dizinin felaket sahneleriyle başlaması, hatta ilk bölümde gözümüze çarpan Oceanic Havayolları reklamı, dizinin açıkça Lost’un tahtına göz diktiğini gösteriyor.
Dünyadaki herkes aynı anda 2 dakika 17 saniye süresince bilinçlerini kaybediyor ve altı ay sonra, 29 Nisan 2010 tarihinde ne yaptıklarını görüyorlar (ya da o zaman yaşıyor olmayanlar göremiyor). Esas oğlan FBI ajanı Mark Benford (Joseph Fiennes) hem yeniden içkiye başladığını hem de bu olayı çözmeye çalıştığını görüyor, karısı Olivia (Lost’un Penelope’si Sonya Walger) kocasını aldattığını görüyor, bir başka FBI ajanı ise hiç bir şey görmüyor.
Bir dizi yerine, sürükleyici bir film olabilecek izlenimi veren FlashForward her bölümde büyük gizeme yönelik ipuçları ortaya atsa da, karakterlerinin gelişmelerine, geleceklerinde gördükleriyle inandırıcı bir şekilde başa çıkmalarına izin vermiyor. Lost’tan iyi bildiğimiz kader, özgür irade, ya da anı yaşama gibi kavramları öykünün içine yedirmek yerine, karakterlerinin ağızlarına kuru cümleler olarak yapıştırıyor. Tanımanıza ve yakın hissetmenize izin vermedikleri karakterlerin gelecekte yaşayacakları korkunç deneyimler de bir süre sonra izleyicinin pek de umrunda olmuyor.
Karar: İlk 9 bölümü oynayan dizinin karakterleri derinleştirilip, öyküde giderek büyüyen çatlaklar yapıştırılmazsa, 29 Nisan 2010’da FlashForward’ın son bölümlerini izliyor olabiliriz.
Bunları seviyorsanız kaçırmayın: Fringe, Jericho, Journeyman
2 yorum:
Tam da Lost hayrani Unal Bey'den bugun ilk 8 bolumunu almisken.. Kendisi de begenmemis zaten ;)
demek ki ne diyoruz, taklit kötü bir şeymiş diyoruz:) ama abd'de dizi endüstrisi bu kadar mı çıkmaz da eskilerden medet umuyor? türk dizilerine döndürecek demek onlar da işi:)
Post a Comment