Bir talk showcunun programını neredeyse iki yıl sonra sona erdireceğini açıklamasının ulusal yas etkisi yaratması, kaygan zeminde var olan Türk televizyonuna alışık bizler için saçmalık derecesinde anlamsız. Ama sözü geçen kişi Obama’nın başkanlığına bile etkisi olduğu düşünülen Oprah olunca, Time dergisinden New York Times’a, Amerikan basınının isterisini anlamak çok da zor değil.
Oprah, geçtiğimiz hafta 23 yıldır devam eden programı The Oprah Winfrey Show’u Eylül 2011’de sona erdireceğini göz yaşlarıyla açıkladığında, Amerikalılar talk show kraliçesinin tahtına kimin geçebileceğini tartışmaya başladılar bile. Bu tombul, zenci kadının gücü nereden geliyor ve televizyon, eğlence endüstrisi, değişen dünya düzeni hakkında neler söylüyor?
Grup terapi formatındaki talk show’un yaratıcısı, seri katilden devlet başkanına ne söyleyeceğini merak ettiğimiz herkesi programına konuk eden Oprah’yı yalnızca bir talk showcu olarak tanımlamak pek de adaletli olmaz aslında. Oprah, aynı zamanda Oscar adaylığı olan bir oyuncu, kız çocuklarının eğitimi için bir ülkenin tüm gelirini harcayabilen bir yardımsever, Oscar adaylığı ya da bestseller listelerine girişi garantileyen kamuoyu pompası, CNN ve Time dergisine göre de “dünyanın en güçlü kadını.”
Ben bugün ‘Oprahlaştım’
Time dergisi, kilolu, zenci bir kadının bu derece başarılı olmasını, doğal merakına, sakin mizah anlayışına, konuklarıyla empati, seyircisiyle de iyi iletişim kurabilmesine bağlıyor. Oprah, yalnızca ünlülerle sohbet amaçlı bir program yapmak istemiyor. Ünlüleri yalnızca söyleyecek bir şeyleri varsa çağırıyor. Pop felsefeyle flört ederek, izleyicilerini barışçıl, eşit ve sorumlu bir yaşam anlayışına çağırıyor, bir programıyla yasa tasarılarının geçmesini sağlarken bir sonraki programını yemek ya da dekorasyona ayırabiliyor. Sıradışı deneyimler yaşamış, sıradan insanları programına çağırıyor ve konuklarıyla beraber gözyaşı döküyor.
Bir çok konuk, bir şekilde milyonlarca televizyon seyircisinin gözü önünde çok özel itiraflar yaparken buluyor kendini. Wall Street Journal, toplum içinde bir itirafta bulunmaya ”Oprahlaşma” (Oprahfication) sözcüğünü yakıştırıyor. Konukları en özel sırlarını kendiyle paylaşırken, Oprah yalnızca onları dinlemekle kalmıyor. Kendi özel hayatından söz etmekten de hiç bir zaman kaçınmıyor. Küçükken yaşadığı tacizi, gençken kokain kullandığını, inişli çıkışlı aşk hayatını ve kilo problemini seyircisiyle rahatlıkla paylaşabiliyor.
Geçmişindeki bu korkunç deneyimler, Oprah’nın televizyoncu kimliğinin de önemli bir parçası haline geliyor: Acı çekenle empati kurabilen, her türlü adaletsizliğe duyarlı ve sesini yükseltmekten çekinmeyen ağır abla. Bill Clinton bile, Amerikan halkıyla sağlıklı bir iletişim kurmak için, Oprah’yı örnek aldığını söylemekten çekinmiyor. ‘Oprah gidince biz ne yapacağız?’ diyen Amerikalılara ise ufak bir hatırlatmada bulunmak gerekiyor. The Oprah Winfrey Show sona eriyor ama koskoca Oprah Winfrey Network, 24 saatlik yayın hayatına girmeyi bekliyor.
2 yorum:
nerdeyse 8 senedir hic aksatmadan izliyorum herhalde...hayatimda bir bosluk olacagi kesin, bi kere gym'e gitme saatlerim tepetaklak olucak, oprah izlemezsem napicam treadmill tepelerinde hehehe..
emrahcim bu yazi istahimi kabartti hemen konuya el atiyorum du:)
Binno, ben n'apicam? hem Oprah bitiyo, hem de spor yapmiyorum. :(
Hemmen bi yazi patlatmani bekliyorum canim..
Post a Comment