Sinik Sufi Emrah'ın 40 Kuralı


Birinci Kural: Güne gülümseyerek başlarsan, gün de sana gülümsemeye karar verir. Günün başında içtiğin her yudum kahve uyanık bir zihne, her temizlediğin köpek kakası doğrulanmış bir hataya, huzurla yapılmış def-i hacet aklanmış bir ruha dönüşür.

İkinci Kural: Posta kutuna apansız düşen her e-postayı tez cevapla. Sana uzaktan günah gibi bakan her cevapsız aramaya mümkün olduğunca çabuk geri dön. Omuzlarında irtibatın hazin yükünü taşıma.

Üçüncü Kural: Patronunu çömezin, asistanını hünkarın gibi düşün. Heyhat, patronuna hünkarın, asistanına çömezin gibi davran.

Dördüncü Kural: İlk aklına düşen elbise doğru elbisedir. Sonrasında harcadığın tüm çabalar beyhudedir. Gönlüne düşen elbiseyi son bir ayda kırk kere giymiş olsan bile, yeniden giyin. Görenler ilk kez giyinmişsin gibi takdir edeceklerdir.

Beşinci Kural: İçin sıkılıyor, ruhun daralıyorsa, mürekkepten uzak dur. İyi bir kitap ruhunu uzun vadede besler, amma iyi bir dizi seni yatağa huzurla gönderir.

Altıncı Kural: Ruhunu satın aldıklarınla yüceltemezsin. Aklına düşeni hemen alma, üzerine bir serin uyku uyu. Sabahında aklına ziyade düşmüş ise, gönlünce taksitlere boğularak satın al.

Yedinci Kural: Sana hizmet edenlere gülümse, varlığını çarpmaya çalışan taksicilerle boğuşma, yüzü gülmeyen tezgahtarları bağışla. Her mutsuz hizmet elemanı, toplumun mutsuz bekçilerine dönüşüp, en sonunda da gazetelerin üçüncü sayfalarından senin hortlakların olacaklardır.

Sekizinci Kural: Yaptığın işte sebat eyle. Sen ne kadar mükemmel olsan bile, mükemmelliğin cin fikirlerinle, beyhude ilişkilerinle değil, eylemlerinin istikrarıyla ölçülür. Sabret, elbet cin fikirlerin de takdir görmeye başlar.

Dokuzuncu Kural: Dedikodu yapmadan önce kendine dön. Tasvip etmediğin eylemden sende bir nebze bile varsa, dur. Şayet duramıyorsan eğer, dedikoduyu en yakınlarına söyle.

Onuncu Kural: Kitap okuyorsan, okumayanları; idman yapıyorsan, yapmayanları; zevcen varsa, olmayanları küçümseme. Herkesin bir eksiği vardır, unutma. Kendi eksiklerinden hürmetle bahset.

On Birinci Kural: Dostlarına, sana nasıl davranıyorlarsa öyle davran. Cananına kendi kurallarını hatmettir. Ailenin önünde ise kırk kat eğil, onlar ne dostundur ne de cananın, onlar canındır.

On İkinci Kural: Müptelaysan müptelalığını bil. Ne vaz geçerim de, ne de ben sosyal müptelayım. Şayet müptela değilsen, zaten vaz geçmişsindir.

On Üçüncü Kural: Benzini, tütünü, dondurulmuş suyu eksik etme, son dakikaya muhtaç etme. Son dakikaya yaklaşan endişe, mutluluğuna gölge düşürür.

On Dördüncü Kural: Şayet gelemeyeceksen, kalbini aç, ‘Ben gelemem üstadım’ de. Üstadın seni öyle de kabul eder. Amma şayet sözünün eri olmazsan, sana ne üstadın güvenir, ne de sana üstadım diyenler.

On Beşinci Kural: Yiğidi ilk gördüğün gece halvet olmazsan değerin artar. Dördüncü gece de halvet olmazsan, yiğidin hevesi kaçar. Sevgini de, şehvetini de birlikte göster ki, yiğidin kafası karışsın, halvet sonrası da şaşkınlıktan senin cezbine düşsün.

On Altıncı Kural: Sen kendine ‘şişmanım’ dersen, insanlar seni ‘şişman’ görür. Sen kendine ‘fidanım’ dersen, insanlar seni ‘şişman’ görür. Sen sen ol konuşma, insanlar özünü görsün.

On Yedinci Kural: Kocan varsa, kocası olanla görüşürsen; beben varsa, bebesi olanla gürüşürsen; yalnız isen, yalnızla görüşürsen; dünyan daralır, ne kocanın, ne bebenin, ne yalnızlığının büyüsü kalır.

On Sekizinci Kural: Metih en güzel ilaç sanırsın. Her güzel söz, mutluluğuna mutluluk katar. Amma her yergi, her acıtıcı söz, haklı veyahut haksız, ruhuna bir tuğla ekler. Mutluluk uçucudur, amma sıvası sağlam bir ruh kalıcıdır.

On Dokuzuncu Kural: Kimsenin mutsuzluğundan beslenme. Onun şimdiki mutsuzluğu, senin geçmişteki ve eşikteki mutsuzluğundur.

Yirminci Kural: Tatil’i, Bayram’ı, Cumartesi-Pazar’ı bekleyerek yaşayan her kişi için Tatil’in, Bayram’ın, Cumartesi-Pazar’ın dahi sonu gelecektir. Her günün Tatil, Bayram gibi olsun; Tatil’in, Bayram’ın her gününe karışsın.

Yirmi Birinci Kural: Vazife arkadaşın geçimsizse, geçimsizin hası sensindir; dostunun eli cebine değmiyorsa, senin de cebinde örümcek vardır; suratsızsa komşun, mendeburluk vardır senin de içlerinde bir yerde.

Yirmi İkinci Kural: Telaş içinde sağından da geçse, kızıl ışığı es geçip yoluna devam etse de, kornanın en alasını dibinde viran eylese de; trafik senin hayat imtihanındır. Tanımadığın insanlarla oynadığın trafik oyunundaki adab-ı muaşeretin terbiyeni anlatır.

Yirmi Üçüncü Kural: Sevdiğine hasta iken nasıl davranıyorsan, sıhhatli iken de öyle davran. Sevdiğin senden sevgi ve şefkat görmek için yatak döşek olmayı beklemesin.

Yirmi Dördüncü Kural: Şu kısacık ömründe her kitabı okumaya, her musikiyi dinlemeye, her bilgiyi öğrenmeye vaktin yetmez. Okumadığın kitaplar, dinlemediğin musikiler, öğrenmediklerinin yüreğini karartmasına izin verme. Her okuduğun sayfa, her dinlediğin şarkı, hayatına giren her bilgi içinde yeni bir ışık açsın.

Yirmi Beşinci Kural: Pazar günleri ve Pazartesi sabahları, hayatını sorgulama. Herşey karanlık gelecektir. Bekle, Salı günü hayatını yeniden gözden geçir. Karanlıkların kimi gündüze karışacak, karışmayanların arkasında da yeri göğü aydınlatan dolunay belirecektir.

Yirmi Altıncı Kural: Hayatın içinden çıkılmaz gibi gözüktüğünde, bedeninden ayrıl. Dertlerini, tasalarını başkalarının gözünden görmeye çalış. Dert, tasa dediklerinin aslında birer nimet olduğunu göreceksin.

Yirmi Yedinci Kural: Gökte parıldayan dolunayın, ufuk çizgisinde kaybolan güneşin, tomurcuk vermiş gül ağacının, yüzünde gülücükler açmış bebenin karşısında duyulan heyecanın nafile, sulu sepken duygular olduğunu düşünmelerine izin verme. Bir dolu heyecanın kaynağı ölüp gidecek, doğanın sana sundukları ölene kadar sana heyecan bahşedecektir.

Yirmi Sekizinci Kural: Kitaplarının, musikinin, filmlerinin, elbiselerinin, yüzüne ve vücuduna sürdüklerinin, masana koyduğun putlarının senin özünün ne olduğunu anlatamayacaklarını unutma. Kendini çevrelediklerinle huzura er, onları her an kaybedebilecekmişsin gibi sev, ama onları kendi parçan gibi değil de, hayatını aydınlatan mum ışıkları gibi düşün.

Yirmi Dokuzuncu Kural: Her gezdiğin yerde yeni bir hayata kapılarını aç. Gördüğün her yeni yerin, kalbindeki kapalı bir kapıyı aralamasına izin ver. Evindeki gibi yaşama, evindeki gibi düşünme. Evine döndüğünde aralık kapıların sonuna kadar açılmış olduğunu göreceksin.

Otuzuncu kural: Konuştuğundan daha fazla dinle, yazdığından daha fazla oku, kendini ne kadar az bilgiç görürsen, insanlar senin içindeki bilgeyi görürler.

Otuz Birinci Kural: Kendi kendine kurduğun engin dünyayla, kendi kendine yaşadığın halvet, senin gözünü ve gönlünü açmayan birine dokunmaktan kat be kat huzur, mutluluk getirip, kendine sevgi ve saygını tazeleyecektir.

Otuz İkinci Kural: Eğlendiğinden daha fazla gülümse, hayatın sana getirdiği yüklerin hafif olduğuna inanmaya çalış, herşey günlük güneşlikmiş gibi davran. Önceleri kendini kandırdığını sanırken, hayata baktığın kirli bakışların aydınlanmaya başladığını göreceksin.

Otuz Üçüncü Kural: ‘Ben kedi sevmem, köpek severim’ veyahut ‘küçük köpek sevmem, büyük köpek severim’ diyenden uzak dur. Hayvanı ayırt eden, insanı da ayırt eder.

Otuz Dördüncü Kural: Yakınların senin damarına basıyorsa, neden rahatsız olduğuna iyice bir bak. Rahatsız olduğun şey, aslında kendindeki kusurdur. Kendindeki kusurları görmeye hazırsan, yakınlarında rahatsız olduklarını iyice gözden geçir.

Otuz Beşinci Kural: Yaptıklarından utanıyorsan, yapma. Şayet yaptıklarından utanmıyorsan, başkaları utanıyor diye yapmıyorsan, kendinden utan.

Otuz Altıncı Kural: Yapacaklarını sıralayıp, yapamadıklarını mütemadiyen başka sıralara yeniden yazıyorsan, sıralarını bir kez daha gözden geçir. Aynı maddeyi defalarca yazmaktan parmakların ağrıyacak gibi oluyorsa, onu ebediyyen sıradan çıkar.

Otuz Yedinci Kural: Giydiklerinin etiketi anlaşılıyorsa, sürünün bir parçası olursun. Sürü, sürmeli gözlü, güzel tüylü koyunlar, koçlarla kaynasa dahi gene de sürüdür. Eğer giydiklerine ayılıp bayılıyorlar, amma etiketini çıkaramıyorlarsa, tek durursun, her sürü peşinden gelir.

Otuz Sekizinci Kural: Büyüklerin ağzından çıksa dahi, hikayede eğer çocuk varsa, insanı doğru anlatır. Küçük büyücüleri, dedikoducu kızları, konuşan köpekleri iyi dinle. Onlar sana erlerin, kadınların büyük gözüken hikayelerinden daha ziyadesini anlatırlar.

Otuz Dokuzuncu Kural: Ne kadar direnirsen, düşüşün de o kadar yaman olur. Bırak kendini kötü sandığın güçlere ki, esas kötülüğün kendi örümcekli kafanda olduğunu gör. Direnmemeyi öğrenen insanın, düşmanları da hiçliğe karışır.

Kırkıncı Kural: Her kuralın bir karşı kuralı, her doğru bildiğinin bir başka doğrusu vardır. Kendini kurallardan arındır ki, kuralların bir anlamı olsun.

6 yorum:

elif safiye cengiz said...

merhaba
eğer izin verirseniz blog umda paylasabilir miyim?

Popdater said...

Miss Thessaloniki, çok sevinirim.. Sevgiler..

Tuba Coskun said...

cok begendim!

Eliza Doolittle said...

Hohoyytt bayildim! Hele izinden bugun donmus is altinda bogulmus huysuz sirin modumda 20ye iyice bayildim :)

TimeTraveller said...

Bu içten ve doğal 40 kurala bir tane de ben ekleyebilir miyim? :)

*Bir deyiş "İnsanlar çay poşeti gibidir; sicak suya atilmadikca gerçek renklerini vermezler" der. Ama size hangi rengi verirlerse versinler, işin sonunda ve çay bittiğinde yine de içinizi ısıtacaklardır.

EmRe SeLeS said...

Emrahcigim bu kurallarin her biri imbikten gecirilmis birer filozof kelami. Bazi maddeler feci duygulandirdi beni, kimisi cok neselendirdi, bir cogu cok dusundurdu ama hepsi de seni anlatti. Daha cok anlat daha cok ol! Sevgiler :)

Related Posts with Thumbnails