Vampirler dönüyor..

Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye ısırdı?


Yeni kuşak vampirler, hızla Amerikan liselerini, tutucu kasabları ve İngiliz hastanelerini mesken edinmeye başladılar. ‘Alacakaranlık’ filmleri ve sıradışı HBO dizisi ‘True Blood’dan sonra yeni vampir dizileri ufuktan dişlerini göstermeye başladılar bile


Güneş ışığı altında parıldayan ergen vücutlarıyla, 1000 yıllık Viking kanının dolaştığı iri cüsselerinin tasarım eşofmanlarla oluşturduğu tezatla, Anne Rice’ın seksi vampirlerinin üçüncü kuşak akrabaları yeniden gün yüzüne çıkmaya başladılar. Vampirleri, ister korku sinemasının en temiz iş çıkaran katilleri, ister çizgi roman uyarlamalarının demode süper kahramanları, ya da ergen cinselliğinin tehlikeli erkek kahramanları olarak düşünün. Onlar uzun uykularından bir kez daha uyanıp, popüler kültürün karanlık gecelerinde seksi bir şekilde avlanmaya ve bizleri yeniden hipnotize etmeye başladılar bile.

İki yüzyıldan fazladır mürekkebe kan karıştıran vampir edebiyatını nasıl bir kategoriye sıkıştırmak mümkün olmamışsa, vampir sineması da artık korku ve gerilimi bir süreliğine terk etmiş durumda. Vampirleri artık belirgin bir türün etkileyici kahramanları değil de, edebiyatın, sinemanın ve televizyonun farklı türlerini ince bir şekilde ele geçirmeye başlayan zamansız/ölümsüz varlıkları olarak kabul etmek gerekiyor.

Çok da uzun olmayan sinema tarihindeki 3000’den fazla vampir filminin benzerliklerinden çok, farklılıkları asıl dikkat çekici olanı. Alman yönetmen F. W. Murnau’nun yüzyıl başında çektiği Nosferatu filmindeki fareye benzeyen Kont Orlok tiplemesi, Alacakaranlık serisinin seksi Edward Cullen’ına ne kadar benziyorsa, bir vampir filmi de diğeriyle o kadar benzerlik taşıyor.


Kirli kan temizleniyor



Dracula belki Avrupa’da doğdu ama, Hollywood ve Amerikan popüler kültürü bu gece yaratıklarına kendilerini istedikleri gibi gösterebilecekleri yepyeni alanlar sundu. Kan dolaşımı ve paylaşımının inanılmaz bir cinsellik metaforu oluşturması, insanüstü bir seksapel ve baştan çıkarma gücü, cinsellik olmadan erotik olabilme durumu, yüzyıllardır yaşamanın getirdiği rafine bir moda anlayışı, zamanlar ötesinde bir yaşam bakışına sahip olma ve adrenalin dozunun giderek arttığı bir sona ilerleme, bu gece yaratıklarını modern hikayelerin en seksi baş kahramanlarına dönüştürdü.

Anne Rice’ın, AIDS sonrası toplumsal endişeleri kirli kan metaforu ve eşcinsel babalar, vampir çocuklarla yansıtan cinsiyet rolleri karışmış vampirlerini, 1990’ların sonunda vampirlerle düşüp-kalkan, vampir avcısı lise öğrencisi Buffy izledi. 2000’lerin başında ise, Blade ve Underworld filmleriyle vampirlerin seksapelinin liseli erkek çocuğu düzeyine inmesine tanık olup, vampir klişelerinin kötü bir şekilde yeniden hortlamalarını dehşetle izledik. Wesley Snipes ve Kate Beckinsale, 2000’lerde vampirleri yeniden yeraltına göndermeyi başardılar.

Fakat vampirleri pek de hafife almamak gerekiyor. Yüzyıllardır insanlarla birlikte yaşayan ölüler, zenci bir Amerikan Başkanı’nın seçildiği, eşcinsellerin evlenebildiği, sağlıklı yaşam ve cinsel özgürlüğün yükselen değerler olduğu bu değişim döneminde, hiç olmadıkları kadar seksi, hep öteki oldukları dünyaya daha emin adımlarla basan, kendi kurallarını biz ölümlülere kabul ettiren varlıklar olarak geri döndüler. Hem de ne dönüş.


Bella, Sookie’ye karşı


Genç kızlar ve içindeki genç kızla barışık olanlar sayesinde, bir süredir Alacakaranlık / Twilight manyağı olmuş durumdayız. Babasının yanına, İkiz Tepeler kasabasına komşu olduğunu tahmin ettiğimiz kasabaya taşınan ergen Bella ve bayağı uzun bir süredir 17 yaşında olduğunu öğrendiğimiz vampir Edward Cullen’ın bekaret, tekeşlilik, beraber yaşama kavramlarına farklı bir bakış açısı getiren ilişkileri, modern kadının erkeğinden pek de memnun olmadığına mı işaret ediyor acaba?

Alacakaranlık serisi, nihai amacı kız arkadaşının küloduna girmek olmayan centilmen erkek tiplemesini, tehlikeli bir cazibeyle karıştırınca karşımıza ideal erkek prototipinin de formülünü uzatmış bulunuyor. Erken boşalma problemini erken kan emmeye, çekirdek aileyi tuzlu çekirdek aileye dönüştüren romanlardaki (ve de izlediğimiz ve izleyeceğimiz filmlerdeki) Edward tiplemesi, yüzyıllardır sabretmeyi öğrenmiş olmanın erdemiyle, sevgilisini de beklemek konusunda bir sorunu olmadığını gösteriyor. Böyle sevgiliden daha ideali olabilir mi? Tabii ki, araya seksi bir kurtadam girmezse.


Stephenie Meyer’ın Alacakaranlık romanlarıyla aynı dönemlerde, Charlaine Harris tarafından yazılan Sookie Stackhouse Dedektiflik Serisi ise, son yılların en cesur dizilerinden birisi, True Blood’da (henüz Türkiye’de yayınlamaya cesaret eden kanal yok) vampirleri televizyon izleyicisinin beğenisine sunuyor. İkinci sezonu şu anda devam eden, yenilikçi kablo kanalı HBO’nun dizisi olan True Blood, gene ölümle haşır neşir olan Six Feet Under’ın yaratıcısı Alan Ball tarafından televizyona uyarlanıyor ve de Anna Paquin’i kendisine Altın Küre kazandıran Sookie rolüne taşıyor.



Yeni vampirler, çok yakında



True Blood’da, Japonların geliştirdiği sentetik bir kan sayesinde vampirler insanları öldürmek zorunda kalmıyor ve yüzyıllardan beri ilk defa topluma karışabiliyorlar. Vampir olmanın ve vampirliğin toplumdaki yerinin, kimi zaman bariz bir şekilde, eşcinsellikle paralel kurgulandığı dizide, insanların düşüncelerini okuyabilen Sookie, komşu eve taşınan Bill Compton’la aşk yaşamaya başlıyor. Sookie’nin bu kadar kaptırmasının asıl nedeni, Bill’in düşüncelerini okuyamadığı tek kişi olması. Alacakaranlık serisinde olduğu gibi, burada da ideal bir erkek tiplemesi veriliyor: Yüzyıl öncesinin toplumsal ahlak kurallarını benimseyen, Güneyli centilmenliğini taşıyan, ama daha da önemlisi ne düşündüğünü bilemediğiniz bir erkek. Bella ve Edward’ınkinden çok daha ateşli bu ilişkiye uzaktan gelen en büyük tehdit ise, Bill’den 1000 yaş daha büyük, bir Viking vampir. True Blood, melodram, aşk, seks ve şiddeti şaşırtıcı bir şekilde karıştırarak, izleyici profilini çok geniş bir yelpazeye taşıyor.

Vampirler bu kadar revaçtayken, popüler kültürün kendilerini rahat bırakmalarını bekleyemeyiz. İki yeni dizi daha, kan emicileri ana karakterleri arasına ekliyor. Önümüzdeki Eylül’de Amerika’da başlayacak olan The Vampire Diaries; Buffy, Evimiz Hollywood’da ve Gossip Girl’ün bir karışımı olarak vampirleri liseye taşıyor. Elena, kendisini Stefan ve Damon isimli iki vampir kardeş arasında buluyor. Lise ve vampir kombinasyonu, en azından Alacakaranlık hayranlarına yeni bir lise kapısı açacak gibi görünüyor.


BBC dizisi Being Human ise, kendine özgü mizah anlayışları, yarattıkları kendileriyle barışık karakterleri ve gerçekçi dünyalar ile vampirleri İngiliz yaratıcılığıyla tanıştırıyor. Bir vampir, bir kurtadam ve de bir hayalet, İngiltere’nin Bristol şehrinde aynı evde yaşıyorlar. Vampir Mitchell ve doğaüstü arkadaşları, Amerikalılar’ın yaklaşımından farklı olarak seksi ve güçlü varlıklar olarak değil de, modern dünyada kendilerini birer mülteci olarak gören mütevazı dünya bireyleri olarak yansıtılıyor. Popüler kültürü takip etmekte dünyayla yarışan Türkiye’den de çok yakında bir vampir dizisi bekliyoruz. Ramazan’da kan içmeyen, kendi kan bankasını işleten, Romen göçmeni varoş vampirin beslenme sahnelerinin RTÜK’e takılıp takılmayacağını ise garanti edemiyoruz.

8 Ağustos 2009 tarihinde Akşam Cumartesi'de yayımlandı.

3 yorum:

bin said...

hahahaha emrahcim cok guzel bir yazi olmus bu bayildim! tabi altinda cileli akademik yillar & kocaman bir tez yatiyor boru diil:))

simdiki zimbirtilara gelince twilight fazla teenager geliyo bana. abstinence meraklisi amerikan aileciklerin gonul rahatligiyla cocuklarina izletecekleri sekssiz teenage aski hesabi...onun yerine oyum yetiskin ve catir catir sevisgen true blood'a. zaten anne paquin'le adam nisanlandi gecen hafta oh la la.zexyy..vampire diaries ise maalesef suyunun suyu olacaga benzer...one tree hill'in vampir versiyonu diyorum ordan anla..

bizim turklere gelince sanirim once yerlesicek bi mahalle bulmalari gerek...allaan unuttugu tasoluk'da vampir bile barinamaz gibime geliyo cunku!!!!!!!!

mucx canim (bu sana ozel yorumu koyarken silersin hehehe )

bin said...

hahahaha emrahcim cok guzel bir yazi olmus bu bayildim! tabi altinda cileli akademik yillar & kocaman bir tez yatiyor boru diil:))

simdiki zimbirtilara gelince twilight fazla teenager geliyo bana. abstinence meraklisi amerikan aileciklerin gonul rahatligiyla cocuklarina izletecekleri sekssiz teenage aski hesabi...onun yerine oyum yetiskin ve catir catir sevisgen true blood'a. zaten anne paquin'le adam nisanlandi gecen hafta oh la la.zexyy..vampire diaries ise maalesef suyunun suyu olacaga benzer...one tree hill'in vampir versiyonu diyorum ordan anla..

Popdater said...

True Blood her geçen gün daha da sexi oluyor.. Bill'den sonra Eric derken, simdi de Godric çikti..

Related Posts with Thumbnails