Yeni sezon geldi, hangi diziye başlayalım?

Amerika’da görücüye çıkan yeni dizilerin kimi televizyon mezarlığına yolculuklarına, kimi de sonraki sezonları garantileyen sadık izleyicilere sahip olmaya başladı bile. Uzaylılardan süper aileye, mafyanın doğuşundan en karizmatik kanser hastasına, televizyon hayatlarına sıkı başlayan Amerikan dizilerine bakalım


Lost’un yerine koyabileceğimiz bir dizi gelecek mi? Modern Family gibi anında içine çekildiğimiz yeni bir komedi var mı bu sezon? Martin Scorsese’nin dizisi geliyormuş, doğru mu? Amerika’da yeni televizyon sezonu demek, çiçeği burnunda dizilerin aylar öncesinden kendilerini tanıtmaya başlamaları, izleyicinin çoktan listesini hazırlamış olması demek. Burada ise durum biraz daha farklı. Yeni dizileri el yordamıyla keşfetmemiz gerekiyor. Bu sezon Amerika’da başlayan, kimi birkaç bölüm oynamış, kimi sezon sonuna yaklaşan, izleyiciyi giderek içine çeken beş diziye göz atalım.


Boardwalk Empire

Televizyonun sinemanın tahtına oynadığı yeni yüzyılda, büyük oyunculardan sonra büyük yönetmenler de hünerlerini beyazperdeden HD ekranlara taşımaya başladılar. Organize suç ve mafya dünyasından inanılmaz öyküler çıkaran Martin Scorsese, Boardwalk Empire’da yapımcılıktan ilk bölümün yönetmenliğine, oyuncu seçiminden kurgusuna, dizinin arkasındaki isim olarak karşımıza çıkıyor. Tarih: Amerika’da İçki Yasağı Dönemi’nin başladığı 1920. Yer: Kumarhaneleri, yeraltında filizlenen içki ticareti ve meşhur tahta kaldırımlarıyla (boardwalk) ünlü Atlantic City. Steve Buscemi, 30 yıl bu şehri kontrol altında tutmuş, yolsuzluğun tarihini yazmış politikacı Nucky Johnson’ı (dizide Nucky Thompson olarak geçiyor) canlandırıyor. Bizler de mafyanın bu karanlıktan nasıl doğduğuna tanık oluyoruz.

Nesi iyi? Mafya, Martin Scorsese ve The Sopranos’un beyinlerinden Terence Winter bir arada. Başka söze gerek yok herhalde.

Nesi kötü? İlk bölümde dizinin temposu ve karakterler tam oturmuyor. Çok boyutlu karakterleri ve diziyi sürükleyecek öyküyü görmek için 3. bölümü beklemek gerekiyor.

Bunları seviyorsanız kaçırmayın: The Sopranos, The Wire


The Big C

Weeds dizisini hayatımıza sokan Amerikan kablo kanalı Showtime, bir başka umutsuz ev kadınını sıradışı anlatımıyla ekranlarımıza getiriyor. Muhteşem Laura Linney’nin canlandırdığı lise öğretmeni, kasıntı Cathy kanser olduğunu öğreniyor. Bunu yakınlarıyla paylaşmak yerine, hayatını özgürleştirmeyi ve yepyeni bir yaşam biçimine geçiş yapmayı tercih ediyor. Evinin önüne bir havuz yapmaya karar veriyor, bahçesinde çıplak güneşleniyor ve çevresindekilere ikinci bir şans tanımanın keyfini yaşıyor. Bu arada da, iyi niyetli kocası (Oliver Platt) ve ergen oğlu, yeni Cathy’yi anlamaya çalışmakla gıcık kapmak arasında gidip geliyorlar.

Nesi iyi? Laura Linney, Oliver Platt, Precious’un tombul yıldızı Gabourey Sidibe ve bir dolu yan karakterin harika oyunculukları dizinin aksaklıklarını götürüyor.

Nesi kötü? Kanser konusu ve Cathy’e ne olacağı sorusu, kimi zaman izleyicinin içini sıkıp, tadını kaçırabiliyor.

Bunları seviyorsanız kaçırmayın: Weeds, Nurse Jackie, Saving Grace


The Event

Bir sonraki Lost’u bulma çabalarının o kadar da kolay olmadığını geçen senenin hayal kırıklığı FlashForward’la yakından gördük. Dallanıp budaklanan mitolojiler, zamanda gidip gelmeler ve çetrefilli karakter bağlantıları, Lost’un yerine geçecek dizi için gerekli formüller olarak The Event’de karşımıza çıkıyor. Dizide şimdiki zaman ve geri dönüşlerle anlatılan üç ayrı öykü, giderek büyüyen bir gizemin parçalarını oluşturuyor. Sean (Jason Ritter) kaçırılan kız arkadaşını arıyor. Amerikan Başkanı (Blair Underwood), derin devletin bu dünyadan olmayan bir grup insanı 60 yıldır hapis tuttuklarını öğreniyor. Ve de, insana benzeyen bu uzaylıların kendi içlerinde karmaşık güç dinamikleri olduğunu öğreniyoruz.

Nesi iyi? Sean rolündeki Jason Ritter, hem kararlı hem tedirgin sıradan insan tiplemesiyle, uzun süredir en yakın hissettiğimiz kahraman olarak izleyiciyi anında diziye çekiyor.

Nesi kötü? Reytinglere göre şekillenen ve anında infazı istenebilen Amerikan dizilerinde, sonunun gelip gelmeyeceğine emin olamadığımız bir gizeme yatırım yapmak riskli.

Bunları seviyorsanız kaçırmayın: 24, V, FlashForward


Raising Hope

Bir süredir animasyonlara ve karanlık dizilere hapsolmuş arızalı çekirdek aile yeni sezonun en iyi komedi dizisiyle ekranlarımıza dönüş yapıyor. Dizinin adındaki Hope bir bebeğin adı. Hayatta hiç bir amacı olmayan 23 yaşındaki Jimmy, bir sabah baba olduğunu öğreniyor. Bebek bir şekilde Jimmy ve ailesiyle yaşamak zorunda kalıyor. Raising Hope, Amerikalıların ‘beyaz çöp’ adını uygun gördükleri alt sınıfın altı Chance ailesinin kendilerini bile idare edemezken, nasıl bir bebekle başa çıktıklarını anlatıyor. Sigarasından taviz vermeyen anne (Martha Plimpton), hiç bir işe yaramayan baba (Garret Dillahunt) ve bunak anneanne (Cloris Leachman), evlerinde bir bebeğin sağ kalmasını olabildiğince zorlaştırıyorlar. Dizinin yaratıcısı Greg Garcia’nın (My Name is Earl) mazlumları sempati duyduğumuz karakterlere dönüştürmedeki ustalığını hatırlayalım.

Nesi iyi? Bir bebekle beraber yaşamanın zorluklarını kolaya kaçmadan (Bkz. Üç Adam ve Bir Bebek), zeki ve komik bir şekilde anlatmayı başarıyor.

Nesi kötü? Günlük hayatın komikliklerinden ara sıra uzaklaşıp, bir bebek büyütmenin sorumluluklarına daha fazla önem verip, karakterleri derinleştirmesi gerekiyor.

Bunları seviyorsanız kaçırmayın: Weeds, The Middle, The Simpsons


No Ordinary Family

Evliliklerini ayakta tutmakta zorlanan Powell çifti ve ergenlik çağındaki iki çocuklarını taşıyan pırpır Amazon Nehri’ne düşer ve ailenin her bir üyesi ayrı birer süper güç geliştirir. Baba Jim, uçamasa da bir binadan diğerine zıplamaya, kurşunları eliyle tutabilmeye başlar. Anne Stephanie, saniyede 4 km koşan bir süperanne olur. Daphne çevresindekilerin düşüncelerini okumaya başlar, zekası çok parlak olmayan JJ ise karmaşık matematik problemlerini çözebilen bir dehaya dönüşür. Henüz aile dizisi ve aksiyon dizisi arasındaki dengeyi bulmaya çalışan No Ordinary Family’nin müşfik ve sevecen anne ve babasını, tamamen zıt karakterleri oynadıkları başka dizilerden tanıyoruz. Michael Chiklis, The Shield’ın acımasız dedektifi Vic Mackey’i canlandırmış, Julie Benz’i ise Dexter’da Rita rolünde en son kanlar içinde görmüştük.

Nesi iyi? Dizinin arkasındaki isim Greg Berlanti’nin, aile ilişkilerini ekrana taşımada ne kadar başarılı olduğunu ve izleyicinin kaygılarına önem verdiğini biliyoruz. Bkz. Everwood, Dirty Sexy Money ve Brothers & Sisters.

Nesi kötü? Aile dizisi ve aksiyon arasındaki ince ayarı henüz oturmadı. İki uca gidip gelerek, izleyicinin kaptırmasını engelliyor.

Bunları seviyorsanız kaçırmayın: Heroes, Chuck, Smallville

21 Ekim Perşembe Radikal'de yayımlandı.

1 yorum:

Anonymous said...

Süper. Boardwalk Empire ve The Event'i hemen takvimime ekledim.

Related Posts with Thumbnails