Glee: Bir pazarlama dehası

Aklınıza şöyle bir televizyon dizisi geldiğini düşünün. Tombul, siyah, çekik gözlü, kekeme, tekerlekli sandalyede, eşcinsel, futbolcu, hamile, amigo (çoğu durumda bunların birkaç tanesi bir arada) bir grup lise öğrencisini bir müzikal kulübüne koyacaksınız ve bunlara her hafta Madonna’dan Van Halen’a, Beyonce ve Barbra Streisand’e karmakarışık bir repertuvar vereceksiniz.

Bu saçma sapan fikrinizi bir televizyon kanalına sattığınızı düşünün. Büyük ihtimal, ya elinizde patlayan ya da Eureka, Dollhouse, Buffy gibi mütevazı sayıda kendi kült izleyicisine sahip bir diziniz olacak. Glee bu sezon Fox’ta gösterilmeye başladığında TV pazarında kimsenin var olduğundan haberinin olmadığı büyük bir boşluğu doldurup, bir de üstüne çağımızı tanımlayan bir pazarlama dehasına imza attı.

İlk sezonu hala devam eden Glee, yakından tanıdığımız Amerikan lisesine daha önce alışık olmadığımız bir heyecan, iyimserlik ve enerji getirerek, kültürel çeşitlilik denilen çorbanın da tanımını yeniden yapıyor. McKinley Lisesi’nde geçen postmodern müzikal diyebileceğimiz Glee, dışlanmış öğrencileri bir araya getirip, şarkı söyleyip, dans ettirip, araya da ergen sorunlarını sıkıştırarak, okullarının olmasa da, dünyanın en popüler öğrencilerine dönüştürüyor.

Yazının devamı sulugreyfurt'ta

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails