Yaşamdan mı yanasınız seçme hakkından mı?

Kadın hareketinin tarih boyunca yoluna taş bırakan kürtaj, sonunda bizde de bir tartışma konusu olarak gündeme düştü. Kadını ve kadın vücudunu kontrol altına almak isteyen kürtaj karşıtı bakış açısı tüm ciddiyetiyle bir erkek söylemi olmaya devam ederken, kürtaj hakkını savunanlar yaratıcılıktan ödün vermiyor. Sinema ve TV ise bu önemli kadın deneyimini es geçmeyi tercih ediyor
Karmaşık Batılılaşma yolculuğumuzda geçtiğimiz hafta ilginç bir ilerleme kaydettik. Batı’nın iki yüzyıldır hararetinden bir şey kaybetmeyen kürtaj tartışması bizim topraklarda da kendine sıcak bir alan buluverdi. Köşeleri bir türlü birleşmeyen din-devlet-kadın hakları üçgeninin bu önemli savaş alanı, en son cephesini Başbakan’ın sözleriyle Türkiye’de açtı.

Yaşamdan mı yanasınız, seçme özgürlüğünden mi derken ciddi bir savaş alanı var ortada: Kadın vücudu. Tüm ahlaki, dini, felsefi, yasal ve biyolojik tartışmaların ortasında atlanan asıl gerçek ise işin güvenlik ve sağlık boyutu, bir de sağlığa ulaşım hakkı.

Her yıl dünyada ortalama 200 bin kadın kürtaj sırasında ölüyor. Bu ölümlerin yüzde 99’u ise düzgün koşullarda çok rahat önlenebilecek ölümler. Kürtajın yasal olduğu ülkelerle yasaklandığı ülkelerdeki kürtaj oranı aşağı yukarı aynı. Yani, kürtajı yasaklamak ya da toplumsal olarak cinayet olduğunu beyan etmek, genelevleri kapayarak seks alışverişini önlemek kadar gerçekçi ve insani bir yaklaşım.

Belki de en mantıklısı, kürtaj tartışmalarını kadın hareketinin, kadının özgürleşmesinin turnusol testi olarak kabul etmek. Tarih boyunca ne zaman kadınlar haklarını sahiplenmeye biraz daha yakınlaşıyor, kürtaj da o zaman yeniden masaya yatırılıyor. Seçme-seçilme hakkı, kadın emeğinin eşitlenmesi, üreten kadının yalnız başına var olma özgürlüğü bir adım ilerlediğinde, dikkatleri başka bir tarafa çekmek için kürtaj yeniden gündeme geliyor.

Yazının devamı için tıklayın (Akşam Pazar)

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails