Oscar sunucularına şaşırmak ya da şaşırmamak
Oscar takviminin kutsal ayları tıkır tıkır işlemeye başladı bile. Aralık ‘Neden seçilen sunucu(lar) yanlış?’ ayı. Ocak ‘Kimler aday olacak?’, Şubat ‘Oscar yarışında kimlerin hiç şansı yok?’ ayları. Bir de Oscar sonrası var. Mart da, ‘Kimin hakkı yendi?’ ayı.
Şubat sonunda gerçekleşecek 83. Oscar töreninin sunucuları bu hafta açıklandı: James Franco ve Anne Hathaway. Açıklanır açıklanmaz da, tüm dünyadaki sinema ve ödül düşkünleri kolektif olarak şoka girip, ilk tepki olarak ‘Ne alaka şimdi bu ikisi?’ dedik.
Peki neden bu kadar şaşırdık? Ve her sene neden aynı heyecanla sunucular konusunda şaşırmaya devam ediyoruz? Basit bir nedeni var aslında. Oscar yapımcılarının, töreni düzenleyenlerin sunucu(lar) konusunda istikrarlı bir yaklaşımları, törenin tarzına uygun belirli bir sunucu prototipi yok. Daha ileri gidip, Oscar töreninin belirli bir tarzı olmadığını bile söyleyebiliriz. Bu da, daha önce Oscar sunmamış biri olduğu sürece herhangi bir ismin sürpriz olacağı anlamına geliyor.
Yazının devamı !f Blog'da
Arayan bulur:
Anne Hathaway,
Emrah Guler,
if blog,
James Franco,
Oscar
Undercovers: J.J. Abrams'tan geçmişe özlem
J.J. Abrams, 'Lost'tan önceki romantik casus fantezilerine geri dönüyor. Bloom çiftinin evliliklerini biraz casuslukla renklendirdiği yeni dizi 'Undercovers,' 'Tehlike Çemberi'nin 30 yıl önce yakaladığı elektriğin yanına yaklaşamıyor
Nikah masasında terk edilen gelinler (Grey’s Anatomy), tüm ülkenin gözü önünde yaşanan kaçamaklar (The Good Wife), her sene sayısı çoğalan evlilik dışı çocuklarla (Brothers & Sisters) Amerikan televizyonunun uzun süredir evlilik kurumuna güvenini kaybettiği ortada. Bu akşam ilk bölümünü izleyeceğimiz Undercovers, evliliğe biraz heyecan getirmek için 1980’lerde test edilip onaylanan bir formülü ekranlara taşıyor. Ev işleri ve yatak sohbetleri arasında birazcık da dedektiflik yaparak hayatlarını renklendiren, Tehlike Çemberi’nin (Hart To Hart) Hart çiftini 40 yıl sonra günümüze uyarlıyor. Undercovers’ın karı-kocası Steven ve Samantha Bloom, evlere yemek servisi yaptıkları işlerinden ara sıra uzaklaşıp, sofistike casuslara dönüşüyorlar.
J.J. Abrams eskiye dönüyor
Lost’un sona ermesinden sonra yazar, yönetmen ve yaratıcı ekibin neler yaptığı, hangi diziler üzerinde çalıştığı bir süredir internette dolaşıyor. Issız bir adaya düşen uçak kazazedelerinin hikâyesini beyinlerimizi sulandıran karmakarışık bir deneyime dönüştüren asıl isim ise J.J. Abrams. Lost’un tohumlarını atıp aradan çekildikten sonra, hızını alamayıp paranormal fantezilerini bir başka diziye, Fringe’e bocalayan Abrams yeni dizisiyle eski romantik casusluk günlerine dönüyor.
Nikah masasında terk edilen gelinler (Grey’s Anatomy), tüm ülkenin gözü önünde yaşanan kaçamaklar (The Good Wife), her sene sayısı çoğalan evlilik dışı çocuklarla (Brothers & Sisters) Amerikan televizyonunun uzun süredir evlilik kurumuna güvenini kaybettiği ortada. Bu akşam ilk bölümünü izleyeceğimiz Undercovers, evliliğe biraz heyecan getirmek için 1980’lerde test edilip onaylanan bir formülü ekranlara taşıyor. Ev işleri ve yatak sohbetleri arasında birazcık da dedektiflik yaparak hayatlarını renklendiren, Tehlike Çemberi’nin (Hart To Hart) Hart çiftini 40 yıl sonra günümüze uyarlıyor. Undercovers’ın karı-kocası Steven ve Samantha Bloom, evlere yemek servisi yaptıkları işlerinden ara sıra uzaklaşıp, sofistike casuslara dönüşüyorlar.
J.J. Abrams eskiye dönüyor
Lost’un sona ermesinden sonra yazar, yönetmen ve yaratıcı ekibin neler yaptığı, hangi diziler üzerinde çalıştığı bir süredir internette dolaşıyor. Issız bir adaya düşen uçak kazazedelerinin hikâyesini beyinlerimizi sulandıran karmakarışık bir deneyime dönüştüren asıl isim ise J.J. Abrams. Lost’un tohumlarını atıp aradan çekildikten sonra, hızını alamayıp paranormal fantezilerini bir başka diziye, Fringe’e bocalayan Abrams yeni dizisiyle eski romantik casusluk günlerine dönüyor.
Fairy tales come easy for director Irmak
Director Çağan Irmak shows once again that he might just be the most original filmmaker of his generation. His latest feature, ‘Prensesin Uykusu’ (The Sleeping Princess), centers on Irmak’s trademark lonely man and a little girl in coma. Reality and imagination run rampant to heart-warming effect
Çağan Irmak might just be the epitome of the ideal filmmaker. The prolific Turkish director knows how to tell a good story. And he loves telling those stories. He takes risks, he is highly imaginative and he never repeats himself. Each of his features is different than the previous. This might hinder his chances of being an auteur, but it definitely makes him one of the best Turkish filmmakers of our age.
You will most likely hear his latest feature, Prensesin Uykusu (The Sleeping Princess) labeled as “a modern fairy tale.” Any new film, book or work of art with some edge can very well be called a modern fairy tale. What Irmak skillfully manages to do is let his imagination loose while being simultaneously realistic and over-the-top along the way.
Somewhere along his career, Irmak has become the voice of the fallen modern man. Prensesin Uykusu introduces yet another lonely man as the film’s protagonist. One of the most optimistic, most hopeful characters to come to screen, Çağlar Çorumlu’s Aziz lights up the screen from the very first scenes. Riding on a bus every day to go from his apartment to the library he’s working in, he sometimes makes the people around him apprehensive with the big smile plastered over his face.
Çağan Irmak might just be the epitome of the ideal filmmaker. The prolific Turkish director knows how to tell a good story. And he loves telling those stories. He takes risks, he is highly imaginative and he never repeats himself. Each of his features is different than the previous. This might hinder his chances of being an auteur, but it definitely makes him one of the best Turkish filmmakers of our age.
You will most likely hear his latest feature, Prensesin Uykusu (The Sleeping Princess) labeled as “a modern fairy tale.” Any new film, book or work of art with some edge can very well be called a modern fairy tale. What Irmak skillfully manages to do is let his imagination loose while being simultaneously realistic and over-the-top along the way.
Somewhere along his career, Irmak has become the voice of the fallen modern man. Prensesin Uykusu introduces yet another lonely man as the film’s protagonist. One of the most optimistic, most hopeful characters to come to screen, Çağlar Çorumlu’s Aziz lights up the screen from the very first scenes. Riding on a bus every day to go from his apartment to the library he’s working in, he sometimes makes the people around him apprehensive with the big smile plastered over his face.
Arayan bulur:
Çağan Irmak,
cinema,
Emrah Guler,
Prensesin Uykusu,
Turkish cinema